Geçtiğimiz gün toprağa verilen eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, bir toplantıda: “Cumhuriyetin savcısı olarak ilçelerde görev yaptım. Cumhuriyet Halk Partisi ile tanıştım. Partiye katıldım, senatör seçildim, milletvekili seçildim. İçişleri Bakanı olarak görevlendirildim. Bu süre boyunca başarı sayılabilecek her aşama Cumhuriyet Halk Partisi’ne aittir. Beni ben yapan Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin ürünü olan bir siyasetçiyim. Asıl olan Cumhuriyet Halk Partisi’dir.” demişti. Acaba, Atatürk’ün kurduğu CHP çizgisinde, başarılı bir siyasetçi miydi? Adettendir, ölenin ardından kötü konuşulmaz. İyi insanları zaten -örnek alınsın diye- konuşmak gerekir. Ara sıra iyi olmayanları da konuşmak lazım ki ibret alınsın.
Türkiye’yi yönetenlerin, 1970’li yılların son çeyreğinde, ABD’nin kuracağı Yeni Dünya Düzeni için yapılacak düzenlemelere yardımcı olması gerekiyordu. Uygun adam bulundu. Kenan Evren, ABD’lilere, ‘yetki bizde olursa Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesine yardım ederiz’ demişti. Böylece Yunanistan’ın Sovyetler’le yakınlaşması önlenebilece, Ortadoğu planları işleyebilecekti. ABD, bu süreçte çok çalıştı. Önce, elinde büyüttüğü “solcu” Ecevit’i destekledi; CHP, motel oyunlarıyla iktidar yapıldı. Arkasından ABD, Türkiye’deki ajanları eliyle terörü azdırmaya başladı. Günde karşılıklı olarak yirmi otuz kişi öldürülüyordu. Bir şekilde sıkıyönetim ilan ettirilmeliydi.
Ancak küçük öldürme olayları ve bazı partilerin sıkıyönetim istemesi buna yetmiyordu. Büyük kitlesel katliamlar gerekliydi. Zaten provaları yapılmış Alevi-Sünni çatışması oyunu sahneye kondu; kesinlikle dış kaynaklı Kahramanmaraş Olayları gerçekleşti. Olayları çıkaranları bütün gerçekliğiyle açıklayan CHP’nin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı -bu yüzden olmalı- istifa etti (ya da ettirildi!). Yerine bıçkın siyasetçi Hasan Fehmi Güneş getirildi. ABD için sonraki gelişmeler tereyağından kıl çeker gibi kolay oldu. Önce Sıkıyönetim ilan edildi. Başbakan Ecevit’in desteğiyle, bir kısmı solcu, Sıkıyönetim Komutanları atandı. ABD, ajanlarıyla terörü azdırmaya devam ederken, adamı Evren’in yollarını temizliyor, adım adım Darbe’ye hazırlanmasını sağlıyordu. NOTO’cu Evren’in darbe hazırlıklarına koşut bir hazırlığı da solcu Bakan Hasan Fehmi Güneş yapıyordu. Onun yönlendirdiği, aralarında, ‘öldürülen yiğit vatansever’ diye bilinen bir gazetecinin de olduğu, sivil, asker, işkenceci polis, müdür, askeri savcı, istihbarat görevlileri vb. den oluşan bir kumpas ekibi kurulmuştu. Kumpasın hedefi, Türkiye’de, Sovyet tipi bir Komünist devlet kurulmasına geçit vermeyen, ileride de ABD planlarını bozabilecek tek güç olan Ülkücüler; MHP ve ÜOD (Ülkü Ocakları Derneği) idi. Bir gece içinde 1111 şubesini kapatıp, başka bir adla ertesi gün aynı adreste dernek kurabilecek kadar güçlü Ülkücüler…
Asla Faşist olmadıkları halde Faşizmle damgalanan, boyunlarına sağcı yaftası asılmış ülkücüler. Artan terör, güdümlü basın ve siyasetçilerce sağ-sol çatışması olarak takdim ediliyor, esas suçlu ABD’nin terörü körüklemedeki rolü ustaca gizleniyordu. CHP’ye yakın görünen komutanların yapacağı Darbe yaklaştıkça, dengelerin değişip iktidara sağ parti AP’nin gelmesi ABD’nin planlarını bozmadı. Muhtıra ve arkasından da 12 Eylül 1980 darbesi geldi. Evrenin ilk işlerinden biri, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanada dönmesine yardım etmek oldu. ABD ve Batı başkentleri, bu “jest”e karşılık, darbeye göz kırpan açıklamalar yaptılar. Ekonomik yardımlar yapacaklardı vs. İlk işlerden biri de MHP ve Ülkücü Kuruluşlar hakkında bir dava açmak oldu. Askeri Savcı Nurettin Soyer, MHP ile ilgisiz, nerede çekildiği belli olmayan kalabalık silah fotoğrafları vs. ile Evren’in kapısını çaldı. Soruşturma izni alındı. MHP’li ve Ülkücü avı başladı. Bu MHP ve Ülkücülere kurulan kumpasın son halkasıydı. ABD, Evren eliyle Ülkücüleri doğduğuna pişman ederek parçalamış, tehdit olmaktan çıkarmıştı. Şimdi, bu ABD kumpasında, ‘Bizim çocuklar’ denilen Evren’in, ihtilal kararını vermesine koşut olarak harekete geçen ‘solcu’ Hasan Fehmi Güneş’in rolüne yeniden dönelim.
80 öncesinde, çoğu solcu -bugün Atatürk çizgisine dönmüş bir sürü insan-, Atatürk’ün sadece adını kullanan komünistlerdi. Yurda Sovyet tipi bir rejim getirmek için kolları sıvamış; okulları, mahalleleri, şehirleri kurtarılmış bölge haline getirmeye çalışıyorlardı. Yüz yıldır, kurdukları sosyalist partiler, propagandalar işlemiş; masum çocuklar sınıfları, okulları işgal eden, banka soyan, askerini öldüren bıçkın gençlere dönüşmüştü. Yıllardır övüle övüle kamuoyu gözünde melek haline getirilmiş, ABD desteğiyle kurulu ODTÜ merkez üslü Deniz, Mahir, Yusuf ağabeylerine özenen Komünistcikler…
Ecevit, CHP’nin başına geçtikten sonra Atatürkçü üretmek bir yana, CHP’yi, adeta her tür Marksist’i ve bölücüyü üreten bir kuluçka makinesine dönüştürmüştü. TKP; DEV-YOL, DEV-SOL, TİKKO, DHKPC, APO… Marksist’i, Leninist’i, Maoist’i, Enver Hocacısı, Bölücüsü CHP’den doğrudan veya dolaylı olarak himaye görüyordu. Himayecibaşlarından biri de Hasan Fehmi Güneş’ti. Tarihin en karanlık İçişleri bakanlarından biriydi. Bakanlığı döneminde POL-DER’li Marksist polis ve müdürleri göreve getirdi, teröristleri korudu, terörü azdırdı. Türkiye’nin tam bağımsızlıkçı Atatürk yolundan ayrılarak Sovyet uydusu komünist bir ülke haline getirilmesine itiraz eden Ülkücüleri tehlike olarak gördü; toplama belge ve itirafçılarla MHP’ye kumpas kuran ekibin başında yer aldı. İtirafnameler, güya hukukçu, eski savcı H. F. G.’in nezaretinde bizzat hazırlatılıyor, Aydınlık gibi gazetelere servis ediliyordu. Çeşitli ülkücü kuruluşlardan temin edilen tamamen kanuni belgeler, kumpas merkezinde toplanıyor, araştırmacı gazeteci ve uzmanlar(!) gözetiminde didikleniyordu. Kumpas ortağı askeri savcı Nurettin Soyer’in MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Dava dosyasına koyduğu, 12 Eylül 1980 Darbesi gecesi MHP Genel Merkezinde bulunacak olan belgelerdi bunlar. Torbalarla o akşam kumpas merkezinden getirilip konulmuştu. Belgeler kâfi gelmeyince, MHP’de bulunmadığı halde bulunmuş gibi gösterilen kalabalık silah fotoğrafları ile Evrenden soruşturma izni alınacak, istenilen ifadeleri alabilmek için mahalle kahvelerinden toplanan gençlere, “Emri Türkeş’ten aldım” dedirtmek için korkunç işkenceler yapılacaktı. İşte 12 Eylül 1980’de Mamak’ta Ülkücüler için hazırlanan C-5 işkencehanesi ekibinde yer alacak olan Zeki Kaman, Oktay Dürüst… gibi işkenceci, sadist polisleri ihtilalden yıllar önce Güvercinlik’te bir araya getiren, bu Bakandı. MHP aleyhine suç dosyaları oluşturmak için ajanlarına itirafnameler hazırlatan, polislerine katliamlar işletip, parti taratıp bombalattırıp, sonra da “Faşist MHP ve ülkücüler yaptı” diyen bir bakandı. Bilmem Hicabi Koçyiğit adını hatırlayanınız var mı? Hasan Fehmi Güneş’in MHP’ye ajan olarak soktuğu adamlarındandı: ‘Kahramanmaraş Katliamı’ kıvılcımının emrini, Hasan Fehmi Güneş verdi, demişti. Güneş’e bunların hesabını kimse sormadı, soramadı.
O zamanlar Komünizm, bugünkü kadar zayıf ve değildi. Eğer Fatsa’da yapabildiklerini bütün Türkiye’de başarsalardı, Bornova’da ve başka yerlerde çektikleri orak çekiçli Kızıl Bayrak bütün yurtta dalgalanacaktı. Atatürk’ün askerleri Ülkücüler, İstikballeri, hayatları bahasına, yüz yıldır hazırlanan bu oyunu bozdular ve Türkiye’de Sovyet tipi Komünist bir devlet kurulmasına izin vermediler. Çanakkale Savaşı Rus Çarlığını, Ülkücülerin mücadelesi SSCB’yi bitirdi. Sovyetler Birliği dağıldı. ABD kaynaklı ama ne hikmetse Solcularca kurulan kumpaslar sonucu suçlandılar, aylarca işkence gördüler, öldürüldüler, özgürlükleri ellerinden alındı, sakat kaldılar ama yine de Atatürk yolundan; yurt ve millet sevgisinden ayrılmadılar. Samimiyetle “Ne Amerika Ne Rusya Ne Çin/ Her şey Türk Tarafından, Türk İçin” dediler.
Onlara göre Türkiye’yi ABD, İsrail, İngiltere menfaatine Güney Ermenistan veya Kürdistan yapmaya çalışmakla, Sovyet(Rusya) uydusu (Komünist) bir ülke yapmaya çalışmak arasında hiçbir fark yoktu. Ülkücüler, O günlerdeki teröre Sol-Sağ çatışması diyerek Komünist ihaneti tehlike olarak görmeyip ortak olanlara, Ülkücüleri ABD yanlısı, Faşist ve katliamcı göstermeye devam edenlere, buna çanak tutanlara inat, bu gün de Atatürk’ün yolunda yürüyorlar.
Samimi Atatürkçü ve yurdunu seven Solculara (eski günlerin hatırına) çok ağır gelebilir; Türkiye’deki Solcuların, Sosyalistlerin, Marksistlerin, bölücülerin ve CHP’nin önemli bir kesimi ise ne yazık ki, bilerek veya bilmeyerek, ABD’ye hizmet etmeye devam etmektedir.