Yer yerinden oynamalıydı ama kimse söz etmiyor; Glasgow‘da bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda, insan neslinin geleceği, hayvana dönüştürülmesinin ilk basamağı konuşuldu. Sera gazı ürettiği için hayvancılığın dünyaya zarar verdiği, çözüm için suni üretilmiş gıdaların tüketilmesi gerektiği… “Hayvan yellenmesiyle insan türünün yok edilmesi arasında ne ilgi var?” diyeceksiniz. Konuyu hafife aldığınız belli. Bütün gıdalarımız değiştirilecek. Hayvansal gıdanın yerini insan üretimi gıda alacak. Doğru, bazı hayvanlar insana zarar veren şeyler üretebilir ama bunlar et, süt üreten hayvanlar değil; insanlığı köleleştirmek isteyen iki ayaklı, insan görünümlü hayvanlardır. Hayvandan aşağı bu yaratıklar yüzünden dünyamız hızla bir uçuruma doğru yuvarlanıyor. Uçuruma yuvarlayanlar, “Her şey benim, diğer insanlar da kölem olsun; ben nasıl olsa kurtulacak yol ve yöntemlere sahibim.” diyenlerdir. En üstte sistemi kuranlar; onların altında bu zihniyettekilere beyninden, kursağından, uçkurundan bir şekilde bağlı olarak gönüllü hizmet eden kâhyalar; en altta da, hangi zihniyete sahip olursak olalım, karşısında da dursak, yanında da olsak, bu sistemi yok edip tarihe gömmeyerek ona hizmet eden biz sefil hizmetçiler varız. Buna komplo teorisi diyenler olacaktır; kim ne derse desin, bu böyle. Ayrıca “komplo teorisi” olarak ortaya atılan her ne varsa içinde büyük gerçekler olduğunu düşünebilirsiniz.
Dünyada olup bitecekler küçük bir korkak bir elit tabaka tarafından planlanmaktadır. Önce planlarını açıkça geleceği işleyen filmlerde ortaya koyuyor, nabız yokluyorlar. Peygamberimize hakaret eden karikatürlerin ortaya konulması gibi bir durum. Ne kadar tepki gelecek diye bakıyorlar. Gelmezse yola devam, gelirse bu bir film, bu bir senaryo (Tomris Giritlioğlu da ‘Salkım Hanımın Taneleri’ filmindeki herzelerini böyle savunmuştu), bu bir edebi eser vb. diyerek bir süre konuyu unutturup sonra tekrar ısıtıyorlar. Kıyametin koptuğu, buzul çağının başladığı, dünyanın sulara gömüldüğü, açlığın, şiddetin, virüslerin kol gezdiği, insanların benzerinin üretildiği, köleleştirildiği, hayvanlaştırıldığı, çiplerle yönetildiği korku ya da bilim kurgu filmleri çekilmeye devam ediliyor. Üç beş elitin kurtarıldığı ama kalanının yok edildiği bir dünya yaratmak istiyor ve bunun için kafa yoruyorlar. Hırs gözlerini karartmış; onlar için çalışmamız yetmiyor, bizi her an yok edebilme gücünü de ellerinde tutmak istiyorlar. Bunun için çok çalıştıklarını görüyoruz. Ancak korkuyorlar.
Çünkü sessiz milyarlar, bir gün uyanıp bu çarkı tersine döndürebilir. Çünkü asıl güç her zaman çoğunlukta, daha doğrusu onların bağrından çıkacak önderler ve örgütlenmelerdedir. Belki insanlığı yok edecek olan bu hırs, bu tüketim hastalığının çözümü, “bir hırka, bir lokma” şeklinde özetlenebilecek sıradan bir anlayıştır. Kaynakları çarçur etmek yerine geleceğe, torunlarımıza aktarmamız mümkün olur. Böyle köklü bir değişimi de, kendisini diğerlerinden üstün gören “Batı” insanı değil, “Doğu” ve Doğu’yu ayağa kaldırabilecek, emperyalizme diz çöktüren Atatürk gibi başbuğları olan biz başarabiliriz. Bin yıllık uykumuzdan uyanmaya fırsat bulur ve “Kızılca Gün” içinde olduğumuzu görerek çoban ateşleri yakarsak, bu ateşleri birleştirip, bizi köleleştirmelerine, boğmalarına izin vermezsek, dünyaya yeniden adalet ve insanlık götürmeye niyet edersek; çok çalışmak şartıyla neden olmasın?
Dünya ve ülkemiz gözle görülür elle tutulur felaketlerle karşı karşıya iken bize asıl meselelerimizle ilgisi olmayan, kendisi gerçekte mesele bile olmayan meseleleri gösteriyorlar. Bizse birtakım güçlerin bizi oyalamak, meselelerimizi çözmemizi önlemek veya geciktirmek için ortaya attıkları sorunlara çözüm bulmak için kafa yoruyor, Veganlık örneğinde olduğu gibi zaman öldürüyoruz. İçi boş meseleleri çözmek için örgütleniyor, benzer konuda örgütlenenlerle birleşmeye çalışıyoruz. Birbirimize, öteden beri girdiğimiz kavgalar sırasında aldığımız yaraların kabukların gösteriyoruz. Hesaplaşıyoruz. Çığ kopmuş geliyor, şaşkınlıktan durup bekleyen adam gibiyiz. Birleşmeyi, güç olmayı beceremediğimiz çok açık; havanda su dövüyoruz. Hâlbuki fazla vaktimiz kalmadı.
Gelin önce birbirimizle konuşmaya, birbirimizi dinlemeye, anlamaya çalışalım. Yürüyeceğimiz yol kendiliğinden ortaya çıkar. Sizleri Türkiye’yi, Türk dünyasını, İslam dünyasını değil, bütün dünyayı kölelikten, emperyalizmden kurtarmaya çağırıyorum.
Kaynak: Arslam Küçükyıldız