Dr. Alper Sezener
Dr. Alper Sezener
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Nihat Genç Evrenine Giriş

Nihat Genç Evrenine Giriş

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Nihat Genç, her daim olduğu gibi yine zorlu bir mücadele veriyor. Hastane koridorları soğuk, ekranlar sessiz, kalabalıklar sağır. Şimdi nefesi makineye bağlı ama o makine bilmez: Bu memlekette bazı adamlar sadece ciğerleriyle değil, hakikate borçlu oldukları sesle yaşar.

Onun coşkulu sesiyle seslenelim: Diren Nihat Abi! Söylenecek daha nice söz, yazılacak yığınla hikâye seni bekliyor.

*

Perdeleri yırtılmış bir odada oturuyoruz. Dışarısı susturulmuş, içimizde yankılanan bir şey var: belki bir haykırış, belki de sadece kanın damarlarımızdan geçerken çıkardığı o mahcup ses. Nihat Genç, işte bu sesin yazarıdır. O, çağın kıyısında değil, tam ortasında, haykırarak yürür; ama o haykırışın içinde çocuksu bir hıçkırık gizlidir. Onu sadece öfkeli ekran hikayeleriyle anmak, susturulmuş bir çığlığı karikatürize etmektir. Nihat Genç, Türkçenin kaburgalarına vurarak yazan bir edebiyatçıdır. Sadece kelimeleri değil, okuyucusunun damar yollarını da söker, yerine kendi hırpalanmış ama isyankar kan damarlarını takar. O andan itibaren onunla birlikte öfkelenmeye, sarsılmaya ve en önemlisi düşünmeye başlarsınız.

Nihat Genç’in metinleri “tez” değildir, bir ideolojinin arka bahçesinden taşan broşürler hiç değildir. O, politik bir yazar değil, trajik bir yazardır. Kaleminde hem Sisifos’un taşını yuvarlayan irade hem de Hamlet’in kararsızlığı vardır. Onun karakterleri sadece sistemle değil vicdanla da çatışır. Her biri aynı zamanda birer monologdur; kalabalıklar içinde yalnızlığın mürekkep damlalarıdır.

Bugün medya onu, işine öyle geldiği için, bağıran adam olarak etiketliyor olabilir. Ama dikkatle bakıldığında, o anlar duygu panosu gibidir. Her öfkede bir çöküntü, her çöküntüde bir çocukluk izi vardır. Onun kahramanları da tıpkı kendisi gibi hem kavgacı hem kırılgandır. Hem kentlidir hem varoşun izlerini taşır. Hem bireyseldir hem halkın ta kendisidir. Bu yüzden onun edebi eserleri, bir roman ya da öykü değil, bir ağıt gibi okunmalıdır. Modernliğin çürüttüğü ne varsa kelimeleriyle yakar. Ve sonra o küllerin arasında yeniden bir şehir kurar, adına da “hakikat” der.

*

Nihat Genç’in edebi haritasında bir pusula yoktur, çünkü o harita içe doğru katlanır: daha derine, daha da derine doğru yol alan bir labirenttir. Okurunu bir şehirden alır, sonra ansızın bir köy mezarlığında yürütür, sonra da bir annenin kucağını özleyen çocuğun rüyasına bırakır. Yani onun kitaplarını okurken karakterlerin dışında kendi travmalarınızın da peşine düşersiniz. Ona “çağdaş bir meddah” denildiği de olmuştur, ama meddahlık hafif kalır: O, artık sadece hikâye anlatmaz; kelimeleriyle duyguları çağırır, zamanın nabzını tutar, suskunlukları konuşturur. Ne yalnız bir meddah ne de bir ozandır; sözcüklerin içinden geçerek kendini anlatıya dönüştürendir.

Nihat Genç, kelimelerin ardında bıraktığı boşlukla konuşan bir yazardır. Onun metinlerinde anlatılan kadar anlatılmayan da vardır; kimi zaman bir annenin yüzüne sinmiş keder, kimi zaman arka sokakta unutulmuş bir kedinin hüznü.

Ve işte bu sessizliğin, bu bastırılmış haykırışın en keskin örneklerinden biri, yazma serüvenimde ayrı bir yeri olan, Soğuk Sabun’dur.

Soğuk Sabun (1994) bir yüzleşmedir. Orada anlatılan hikâyeler, insanın içindeki kanayan sabun köpüğüdür. Bu kitapta öyle anlar vardır ki, okur kendini bir banyoda değil, bir “günahhane”de bulur. Sabun soğuktur çünkü dokunmak, yüzleşmek, hatırlamak her zaman üşütür insanı. Özellikle de unuttuklarını hatırlatıyorsa… Her cümlede, kirle pak arasında gidip gelen, çocuklukla cinnet arasında bocalayan bir ruhun yankısı duyulur. Genç’in üslubu burada kolektif bir suçluluk duygusunu taşır. Okuru zorlar, kaçacak yer bırakmaz. Çünkü onun metinleri kaçmaya değil, dönmeye çağırır: Kendine, çocukluğuna, korkulara…

Öte yandan son kitaplarından Bizim de Günümüz Gelecek (2020)… Sabırla tutulan bir defter, gözyaşıyla ıslatılmış bir bekleme salonudur. Nihat Genç burada tarihsel bir sabrın kalemidir. Bu kitapta, en azından bildiğimiz biçimiyle , öfke yoktur. Bunun yerine içe sinmiş bir direnç, çürümüş sistemin altından hâlâ yeşeren umut filizleri vardır. Nihat Genç burada sokaklardan, halktan, kaybedenlerden ve onlara kalan suskun mirastan bahseder. “Bizim de günümüz gelecek” cümlesi bir umut değildir belki ama bir inat, bir ısrardır. Toplumsal bir sabrın, kişisel yalnızlıklarla harmanlanmış hali. Çünkü Nihat Genç’te umut da öfke kadar derindir, ve her ikisi de sevgi kadar kırılgandır.

Bu iki kitap arasında bir yazarın değil, bir ülkenin bilinçaltı gezinir. Soğuk Sabun içimizdeki karanlığı gösterir; Bizim de Günümüz Gelecek ise o karanlıkta titreyen cılız ışığı. Birbirine zıt gibi görünen bu iki metin, aslında Nihat Genç’in edebi varoluşunun iki ucudur: Biri çığlık, diğeri fısıltı. Biri içeriye bakar, diğeri dışarıya. Ama ikisi de aynıdır: Aynı kırık kalemin, aynı yorgun ülkenin sesidir.

Nihat Genç’i okurken edebiyat arıyorsanız, bulursunuz. Ama bulduğunuz şey yalnızca edebiyat değildir. O, size bir hayata gömülmüş başka bir hayatı gösterir. Kalemiyle değil, yarasıyla konuşur. Öyle ki, onun kitaplarını bitirdiğinizde  bir yüzleşme seansını tamamlamış gibi olursunuz.

Belki de bu yüzden, Nihat Genç’in edebi yolculuğu bir tanıklıktır. Bizim gözümüzü kaçırdığımız ne varsa, o satır aralarında durur, kanar, susar. Ve sonra ansızın bir cümleyle üzerimize yürür.

Ve biz o anda, kendi sesimizin yankısıyla baş başa kaldığımızı anlarız.

 

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.