Türkiye’de tüm yaş grupları için değerlendirildiğinde her iki ölümden birinin kalp ve damar hastalıkları nedeniyle gerçekleştiğini, üstelik bu erken ölümlerin yüzde 80’inin önlenebilir nitelikte olduğunu vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nermina Alagiç, “Kalp ve damar hastalıklarının gelişiminde kuşkusuz pek çok faktörün rolü var. Özellikle diyabet, hipertansiyon, yüksek kolesterol, tütün ürünleri kullanımı ve ileri yaş ana risk faktörleri arasında. Ayrıca erken yaşta kalp ve damar hastalık öyküsünün bulunması, fiziksel hareketsizlik, obeziteye yol açabilen sağlıksız beslenme gibi risk faktörleri de kalp-damar hastalıkları için önemli” dedi.
“Aile bireylerindeki kalp-damar hastalıkları riski arttırıyor”
ABD’de 20 yıldan uzun süredir takip edilen 49 bin 255 erkek hastayla yapılan bir çalışmaya göre, aile risk faktörü olan ve olmayan hastalar karşılaştırıldığında, aile üyelerinde 50 yaş öncesi kalp ve damar hastalık öyküsü olan grupta, aile risk faktörü olmayan gruba kıyasla yüzde 50 oranında daha yüksek kalp ve damar hastalığı gelişme riskinin görüldüğünü dile getiren Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nermina Alagiç, “Aile bireyleri ne kadar erken yaşta kalp krizi, stent veya bypass öyküsüne sahipse hastanın riski de buna paralel olarak artıyor” diye konuştu.
Ailesel yüksek kolesterolün genetik olduğunu, belirgin yüksek kolesterol seviyelerinin izlendiği ve kalp krizi riskinin yüksek olduğu bir hastalık olduğunu ifade eden Dr. Alagiç, “Bu sorunu yaşayan kadınların yüzde 30’u 60 yaşına kadar; erkeklerin ise yüzde 50’si 50 yaşına kadar kalp krizi geçiriyor. Bir diğer yandan ailesel hiperlipidemisi olan kişilerde erken tanı ve tedavi ile koroner arter hastalığını yüzde 80 oranla azaltmak mümkün. Bu nedenle ileride kalp krizi geçirme riskini azaltmak adına olası risk faktörleri için koruyucu önlemlerin alınması önemli. Alınacak koruyucu önlemler hastanın risk faktörlerine ve sahip olduğu riske bağlı olarak değişiyor. Bu, sadece yaşam tarzı değişikliği olabilirken bazen de buna ek olarak ilaç başlamayı içerebiliyor” şeklinde konuştu.
“Riskin ölçülmesi korunmak için önemli”
Kalp ve damar hastalıklarıyla mücadelenin temelini kardiyovasküler hastalık risk faktörlerinin tespiti ve risklere karşı önlem alınmasının oluşturduğunun altını çizen Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nermina Alagiç, sözlerine şöyle devam etti:
“Fakat önlem ve tedaviden ne kadar yarar elde edileceğini belirleyen en önemli faktörlerden biri erken tanı. Kalp ve damar hastalıklarının oluşmasına sebep olan risk faktörlerinin araştırılması ve etkisinin daha kolay anlaşılabilir hale gelmesi amacıyla çeşitli skorlama sistemleri mevcut. Örneğin bireylerin kalp ve damar hastalıkları risklerini belirlemek için kullanılan, 12 Avrupa ülkesinin çalışmalarından elde edilen verilerin incelenmesiyle oluşturulan risk skorlamasında, kişiye ait farklı parametrelere bakılarak 10 yıllık risk düzeyi belirlenebiliyor. Dolayısıyla 40-69 yaşları arasında olup görünürde sağlıklı kişilerde 10 yıllık ölümcül ve ölümcül olmayan kalp hastalıklarıyla karşılaşma riski ölçülebiliyor. Yükselmiş riske sahip olmak maalesef kalp krizi, inme, kalp yetmezliği ve diğer sorunlara dair risklerin arttığını gösteriyor. Risk belirlemede ve tanıda kullanılan ana görüntüleme yöntemleri arasında koroner arter kalsiyum skoru, kontrastlı bilgisayarlı tomografi, koroner anjiyografi, karotis ultrasonu ve ekokardiyografi var. Amaç, önleyici müdahalelerden en fazla yararlanması gereken riski yüksek kişileri belirlemek. Özellikle belirtilerin olmadığı bireylerde riskin ölçülmesi, korunma açısından çok önemli.”
“Kalp-damar riskini azaltmanın 9 yolu”
Kalp ve damar hastalıkları riski yüksek çıkan hastalara öncelikle hayat tarzı değişikliğinin önerildiğini ve yüksek risk faktörlerin azaltılması için gerekirse ilaç tedavisi başlatılıp hastanın yakın takibe alındığını vurgulayan Dr. Nermina Alagiç kalp damar hastalıklarından korunmanın yollarını paylaştı:
“Tütün ürünleri kullanıyorsanız bırakın.
Haftada 150-300 dakika orta şiddette (yürüme, yüzme, jogging vb.) veya 75- 150 dakika yüksek tempoda egzersiz yapın.
Kilonuzu koruyun.
Her gün en az 200 gram meyve ve sebze tüketin.
Haftada 2 kez somon, uskumru, sardalya gibi omega-3 miktarı yüksek balık tüketin.
Kırmızı et tüketiminizi haftada en fazla 350-500 gram ile sınırlandırın.
Günde 30 gram çiğ kuruyemiş tüketin.
Diyabetiniz varsa önerilere uyun ve şeker dengenize dikkat edin.
Tansiyonunuzu korumak için günde 5 gramdan fazla tuz tüketmeyin.”