Hepimizin hayatında “hey gidi günler” dediği zamanlar olur ya; sanki büyük şair de o demleri hatırlamış olsa gerek ki:
“Bir zamanlar biz de millet hem ne milletmişiz
Gelmişiz dünyaya medeniyet nedir öğretmişiz” demiş.
Bir zamanlar bizim hakimiyetimiz altındaki topraklarda insanlar, birbirini karşılıksız sever, komşusu aç iken kimse tok yatmazmış.
Bir zamanlar, bu ülkede siftah yapan esnaf, ikinci müşterisini yandaki dükkana gönderirmiş, o da siftah yapsın diye. Ve o dükkanlar kilidi bilmez bütün varlığını komşusuna emanet edebilirmiş.
Bu ülkede zamanın belhinde, sadaka verecek kimse bulunamadığı için camii avlularına sadaka dibekleri yapılırmış ki, gelen giden ihtiyacını karşılasın ve kimseye minnet duymasın diye. Nitekim de o sadaka dibeklerinden herkes ihtiyacı kadar alırmış.
İnsanlar insanlığın zirvesini yaşamışlar bu ülkede ve kuşlara bile yuva yapmışlar en yüksek tepelerde, aç kalmasın Allah’ın yarattığı bir mahluk diye…
Ama köprülerin altından çok sular akmış ve o Asım’ın nesli, nereden içimize girdiği aşikar bir emperyalist kültür tarafından Avrupa’nın nesline dönmüş. Hodgamlaşmış, bencilleşmiş, kendisinden başkasını düşünmez olmuş. Bu gidişin gidiş olmadığı biline biline devrin ve devamın devrancıları göz yummuşlar bu kokuşmuşluğa…
Sevdalar sevdalıktan, gönüller gönül olmaktan uzak, bireysel bir hayatın acımasız küresel pençeleri içinde inlemeler duyulur olmuş günümüzde.
Ne ahvalimizden ne de bu ahvalin ikbalinden bihaberiz.
Cemil Meriç’in Bu Ülke’de ifade ettiği gibi “yaşanmaz memlekette!” rezil şikayetini yapanların, vatanlarını yaşanmaz bulanların, aslında vatanlarını yaşanmazlaştıranlar olduğunu biliriz.
Ancak irfan, asaletini kaybetmiş ve din, emaneti ehline vermek gerektiğini beyan etmişse ülkede yaşayan herkes bir vicdan muhasebesi yapmalı ve izm’lerin idrakimize giydirilen deli gömleği olduğunu hatırlayarak mesuliyet duygusu ile hareket etme mecburiyetini duymalıdır.
Elbette ki ümitsizlik şiarımız olamaz. Elbette ki yarınlarımız adına büyük ideallerimiz olmalı ve vardır.
Evet! İşte girişte ifade ettiğimiz “Hey gidi günler”, gecikmeden yeniden gelmeli. Gelmeli ki gülsün ağlayan gözler. Yeniden yaşansın sevda diyarı bu topraklarda en güzel sevdalar.
İnsanlar insan olmaktan utanmasın. Ülkemiz bir baştan bir başa yaşasın yeniden yeni güzellikleri…
Bir de Simyacı’daki yolcunun, cennetin kapısında atına gösterdiği vefayı gerek umumi gerekse has dairede bizler de birbirimize gösterebilmeliyiz.
Sahi, son gelişmelere değinmedik. Herkes kendi penceresinden bakıyor. Ya da izm’ler doğrultusunda değerlendirmelerde bulunuyor.
Bana göre binlerce yılı aşan devlet geleneğinin içinde çözüm mevcuttur. Onun adı da “Tarihi Misyonumuz” şeklinde defalarca ifade edilmiştir.
Gerisi laf-ı güzaf…