Devlet okullarının, özel okullara göre neden iki hafta geç açıldığını merak ettiklerini belirten Türkkan, eğitim-öğretimde bütünlüğün sağlanması için özel ya da resmi ayrımının yapılmaması gerektiğini kaydetti. Türkkan, tüm okullarda aynı çalışma takviminin uygulanmasının önemli olduğunu dile getirdi.
Bilim Kurulunun bugün toplanacağına, okulların açılma takviminin değişip değişmeyeceğinin bugün netlik kazanacağına işaret eden İYİ Parti Grup Başkan Vekili ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, “Kurban Bayramı ile birlikte koronavirüs vaka sayıları ne yazık ki hızla yükselişe geçti. Vaka sayılarındaki artış, okulların da açılacak olmasıyla birlikte hepimizi endişelendiriyor. Her anne, baba, ‘Okullar açılmalı mı? Açılırsa çocuğumu okula göndermeli miyim?’ sorularının cevabını arıyor. Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk, ‘Dışarıya adım atan herkes, 18 milyon öğrencinin sorumluluğunu omzunda hissetmek zorunda’ dedi. Hayır Sayın Selçuk, 18 milyon öğrencinin sorumluluğu sizin omuzlarınızda, siz hissetmek zorundasınız.” diye konuştu.
Türkkan’ın açıklamaları şu şekilde:
Uzun bir aradan sonra eğitim öğretim yılının birinci dönemi 31 Ağustos Pazartesi günü başlayacak. Özel okullar ise telafi eğitimleriyle birlikte 17 Ağustos’ta ders başı yapacaklar. Özel okullarda eğitim zaten on-line olarak devam ediyordu. Şimdi birçok özel okul, normal takvimden erken açılarak telafi eğitimi yapacaklar.
Devlet okulunda okuyan çocuklarımız daha mı kıymetsiz, Devlet okulundaki eğitim daha mı niteliksiz?
Sene sonunda eğitim bakımından devlet okulundaki öğrencilerimiz neden 2 hafta daha geç açılarak özel okullara göre dezavantajlı duruma düşsün; bu soruların cevabını da merak ediyoruz.
Eğitim-öğretimde bütünlüğün sağlanması için özel-resmi okul ayrımı yapılmamalı. Tüm okullara aynı çalışma takvimi uygulanmalı, aynı anda eğitime başlamalıdır.
Bilim Kurulu bugün toplanıyor. Toplantıda okulların açılışı ile ilgili ilan edilen takvim değişecek mi değişmeyecek mi bu belli olacak. Biz de toplantıdan çıkacak sonucu merakla bekliyoruz.
Bayramla birlikte vaka sayıları ne yazık ki hızla yükselişe geçti. Vaka sayılarındaki artış okulların da açılacak olmasıyla birlikte hepimizi endişelendiriyor. Her anne baba, okullar açılmalı mı? Açılırsa çocuğumu okula göndermeli miyim? sorularının cevabını arıyor.
18 MİLYON ÖĞRENCİNİN SORUMLULUĞU SİZİN OMUZLARINIZDA
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk bu sorulara aslında dolaylı da olsa bir cevap verdi. Sayın Bakan; “Dışarıya adım atan herkes, 18 milyon öğrencinin sorumluluğunu omzunda hissetmek zorunda” dedi. Hayır Sayın Selçuk. 18 milyon öğrencinin sorumluluğu sizin omuzlarınızda. Siz hissetmek zorundasınız.
Bu cevabınız bile ortam ve şartların okulların açılmasına müsait olmadığını açıkça gösteriyor. Öyle ki sorumluluğu başkalarına atıyorsunuz. Bakan olarak velilerin endişelerini giderecek sorumluluğu hissetmek zorundasınız.
Bayramda ve yaz tatilinde o kadar uyarılara rağmen bazı yerlerde kurallara dikkat edilmemesi nedeniyle vakaların artışı nasıl sürpriz olmadıysa okullar açıldıktan sonra da vaka sayısının artması üzülerek söylüyorum sürpriz olmayacak.
Özellikle birçok gencimiz virüs taşıdığından habersiz. Hastalığı hiçbir belirti göstermeden atlatıyorlar. 1-2 belirtisi olanlara da test yapılmıyor ve evine gönderiliyor. Bu gençlerin hasta olduklarından ancak virüsü başkalarına bulaştırdıklarında haberimiz oluyor. Yani bayramdaki ve yaz tatilindeki görüntünün etkisini esas 2-3 ay içerisinde göreceğiz. Bu durum okulların açılması sürecini de kapsıyor.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, KÜRESEL GRİP SALGINI GENELGESİNE DE AYKIRI HAREKET EDİYOR
Ayrıca burada söylemek isterim ki; Milli Eğitim Bakanlığı, 12 Nisan 2019’da Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan Küresel Grip Salgını genelgesine de aykırı hareket ediyor.
Daha önce hazırlanan Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı’nda ne diyor biliyor musunuz? “Aşının henüz ülkemizde bulunmadığı dönemde, enfeksiyondan korunma ve kontrol önlemlerini uygulayarak; enfeksiyonun toplumda yayılmasını azaltmak, enfekte olacak kişi sayısını ve pandemi nedeniyle ortaya çıkacak vakaları azaltmak mümkündür.”
Hal böyleyken okulları açma ısrarınızın sebebi nedir Sayın Ziya Selçuk? Aşıyı geliştirdiniz ya da etkin bir tedavi yöntemi buldunuz da bizim mi haberimiz yok?
Bakın, Amerika’da bir yaz okulunda, dersler açık havada yapılmasına rağmen virüs taşıyan bir çocuk diğer çocukların yüzde 44’ünü enfekte etti. Yani çocuklar bulaştırıcıdırlar.
Virüsün bulaştığı çocukların velilerini, ya da yaşlı büyüklerini hiç düşündünüz mü?
O çocuklar evlerine servisle ya da toplu taşıma araçlarıyla gittiğinde doğabilecek başka riskleri hesaba kattınız mı?
Bu şartlarda çocuğumu okula gönderir miydim? Sanırım göndermezdim. Kimse çocuğunu bu şartlarda okula göndermeyi düşünemez.
Ben buradan sormak istiyorum: Tehlikenin farkında mısınız Sayın Bakan? Sosyal mesafeyi ve virüsü taşıdığının farkında olmayan çocuklarımızı dört duvarın içerisinde saatlerce bir arada tutmanın riskini göremiyor musunuz? Sınıf mevcutları 30’un üzerinde olan okullarda bu mesafeyi nasıl sağlayacaksınız?
Sınıf mevcutlarının 30’un altına çekilmesi yıllardır konuşulmasına rağmen, özel okullar dışında sınıf mevcudu hep 30’un üzerinde. Hal böyle olunca da endişelenmemek elde değil.
Okulların 31 Ağustos’ta açılacağının ilan edilmesinin ardından Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu da Covid-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi yayınladı. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı kriterlere göre, bin metrekare kapalı alanı olan bir okulu, öğrenci, öğretmen ve diğer personel dahil en fazla 250 kişi kullanabilecek.
Sınıflarda ve diğer alanlarda ise sosyal mesafe 1 metre olacak şekilde ayarlanacak. Mevcut koşullarda hangi okul bunu uygulayabilir?
Devlet okullarının tamamı ikili öğretime geçse bile dersliklerde öğrenci ve öğretmenlerin sosyal mesafesinin ayarlanması mümkün gözükmüyor. Bunun yanı sıra ülkenin tamamında da derslik ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısı dengeli dağılmış değil. Bazı bölgelerde 40-50 kişilik sınıflar, bazı bölgelerde ise 10-15 kişilik sınıflar bulunuyor. Ayrıca okul türlerine göre de öğrenci sayıları dengesizlik gösteriyor.
ACİL OLARAK BİR EĞİTİM BİLİM KURULU OLUŞTURULMALI
Mevcut durumda 15 milyon 88 bin örgün eğitim öğrencisi 571 bin derslikte eğitim görüyor. Sosyal mesafeye göre 10 kişilik sınıflarda ikili eğitim-öğretim görülecekse en az 366 bin dersliğe daha ihtiyaç bulunuyor.
Mevcut derslik sayısı korunarak eğitim öğretim yapılmaya devam edilirse okulların üçlü eğitime geçmesi gerekiyor. Mevcut duruma göre Sağlık Bakanlığı’nın ortaya koyduğu 1 metrekare sosyal mesafe şartını sadece imam hatip liseleri sağlıyor. Ayrıca tüm okulların ikili öğretime geçtiği varsayıldığında yüz binlerce öğretmene ihtiyaç duyulacak.
Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği ideal şartların Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yerine getirilmesi mümkün değil. Yapılması gereken gayet net: Acil olarak bir Eğitim Bilim Kurulu oluşturulmalı.
OKULLARIN AÇILMASI EKİM AYI BAŞINA ERTELENMELİ
Okulların temizliği için hızlı bir şekilde yardımcı personel ihtiyacı karşılanmalı.
Vaka artışı göz önünde bulundurularak, Eğitim Bilim Kurulu’nun da görüşü alınarak, okulların açılması Ekim ayı başına ertelenmeli. Salgınla ilgili gelişmeler izlenerek okulların açılışı gerekirse yine ertelenmeli. Aksi halde, pandemide canla başla çalışan sağlık ordumuzun tüm emekleri ziyan olur.
Aylarca dükkanı kapalı kalan esnafa, işsiz kalan çalışanlara, 1.170 lirayla evini geçindirmek zorunda kalan insanlara hayatı tekrar zindan edersiniz.
Milli Eğitim Bakanı’nı buradan uyarıyorum: Okulların açılmasıyla başlayacak olan salgının yayılma riskini velilerden istediğiniz taahhütname ile de ortadan kaldıramazsınız. Hastalıkla ilgili böyle bir pazarlık belgesi zaten başlı başına utanç vesikasıdır. Koronavirüs belirtisi gösteren öğrenciyi okula göndermeyecekleri konusunda velilerden istenen imzalı taahhütname ile olmaz bu iş.
Sormak istiyorum: Öğrenci virüsü okulda kaptıysa çocuğu rahatsızlanan velinin nasıl bir sorumluluğu olacak? Düzenlemeye göre; öğrenci okula maskeli gelecek, ama sınıfta maskesini çıkarabilecek.
Öğretmen ve öğrenci sayısı yaklaşık 18 milyon. Bu durumda her gün neredeyse 18 milyon adet maske çöpe atılacak. Peki o kadar maskeyi kim karşılayacak? Maske dağıtmayı beceremeyen Hükümet mi?
İlkokul çağındaki çocukların sosyal mesafeye uymasını nasıl bekleyebilirsiniz? Çocuk onlar. Şakalaşırlar, birbirlerinin maskelerini bile takabilirler. Teneffüse koşarak beraber çıkabilirler. Birbirinin yiyeceklerini paylaşabilirler. Kısaca çocukları durduramazsınız.
Üniversitede okuyan, 18 yaşını geçmiş öğrenciyi sosyal mesafeyi koruyamaz diye evine gönderiyorsunuz, evden eğitim yaptırıyorsunuz, ama ilkokul çağındaki çocuklarımızın bu kurallara uyacağını düşünerek okulları açıyorsunuz. Bunu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM DÖNEMİNE HAZIRLIKSIZDIR
Kimse kimseyi kandırmasın. Milli Eğitim Bakanlığı yeni eğitim öğretim dönemine hazırlıksızdır. Endişeleri giderememiştir.
Bir diğer konu da özel okulların velilerden yeni dönem için ödeme almaya başlaması. Ve bunu da zamlı fiyatlar üzerinden gerçekleştirmesi. Uzaktan eğitimle maliyetler düştü, ama özel okulların iştahında bir azalma olmadı.
Şimdi çocuklarını özel okullarda okutan anne babalar soruyor; Zaten çocuklarımız aylardır evden eğitim gördü. Maliyetler düşmesine rağmen özel okullar ücretlerine niye zam yaptı? Tekrar uzaktan eğitime dönme ihtimali olmasına rağmen ücretlere zam yapılması hangi gerekçeye dayanıyor? Kısaca el insaf!
Bu konuda da Milli Eğitim Bakanlığı velileri yalnız ve sahipsiz bırakmıştır. Anne babalar kime güvensin? Çocukları aylardır uzaktan eğitim aldıkları halde ücretlerini tıkır tıkır alan özel okullara mı? Yoksa kendisi de bir özel okul sahibi olan Milli Eğitim Bakanı’na mı?
Görülüyor ki özel okul lobileri Milli Eğitim Bakanlığı koridorlarında oldukça etkin.
Anlaşılıyor ki özel okulların paraya da çok ihtiyaçları var. Hem de geçen eğitim öğretim döneminden velilere borçlu olmalarına rağmen.
Buradan Sayın Bakan’a sormak istiyorum: Okullarımızda uygulanması istenen sosyal mesafe kuralı tam olarak uygulanabilecek mi? Bütün okullarımızdaki sınıfların metrekareleri buna uygun mu? İkili öğretime geçilirse doğacak yeni derslik ihtiyacı karşılanabilecek mi, nasıl karşılanacak? Ve bu durumda oluşacak öğretmen ihtiyacı için yeni bir öğretmen ataması yapacak mısınız?