İYİ Parti YİK Üyesi Feridun Yıldız: O Bir Liderdi, Gerçek Bir Başbuğdu

İYİ Parti Yüksek İstişare Kurulu Üyesi ve Haberiniz köşe yazarlarından Feridun Yıldız  Alparslan Türkeş’in vefatının 21. Yıldönümünde yazılı bir basın açıklaması yaptı. “O azimliydi, kararlıydı, inançlıydı.” Diyen Yıldız’ın açıklaması şu şekilde:
 
Türklüğün son başbuğu Alparslan Türkeş’i kaybedeli  21 yıl oldu. O’nu tanıyanlar, bilenler ve gönüldaşları, ülküdaşları bu kadar geçen yıla rağmen onu unutmadılar. O’nu hayâl meyâl hatırlayan genç ülkücüler halâ “Alparslan Türkeş’in askerleriyiz” diye slogan atıyorlar. Bu ülkede yaşayan yüzbinlerce gencin adını babaları ona izhafen “Alparslan” koydu. Neydi Başbuğ’un ayırt edici özellikleri?
 
O her şeyden önce büyük bir Türk'tü. Alparslan Türkeş Cenab-ı Allah’ın Türk milletine her 50-100 yılda bir bahşettiği büyük Türklerden birisiydi. Onun sayesinde kitleler Türk olduğunun şuuruna vardı, onun sayesinde bu mazlum millet Türklüğüyle övünmeye başladı.
 
O bir liderdi, gerçek bir başbuğdu. Uzmanlar “Lider olunmaz, lider doğulur” derler. Milletler ve toplumlar ihtiyaç duydukları zamanlarda kendi liderlerini çıkartırlar. İşte Alparslan Türkeş bu nitelikte, doğuştan liderdi. O, 3 Mayıs 1944’ün korkusuz üsteğmeni, 27 Mayıs İhtilâlı’nın kudretli albayı kurup ayağa diktiği Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkücü kuruluşlar ile bütün dünya Türklüğü’nün başbuğu oldu.
 
O bir Türkçü, büyük bir teşkilatçıydı. O; Akçura, Gaspıralı, Gökalp ve Atatürk çizgisinde, Türk Milliyetçiliğini siyasal platforma taşıyan ilk Türkçüydü. CKMP lideri olduktan sonra uygulamaya koyduğu "Müreffeh ve Kuvvetli Türkiye İçin Kalkınma Programı" Türk Demokrasi Tarihi’nde bir ilktir. Bu program daha sonra “Dokuz Işık” adını almıştır. “Lider, Teşkilat, Doktrin” esasıyla Türkiye’yi Rus ve Çin emperyalist özlemlerine teslim etmeyen, bu uğurda binlerce şehit veren dünyanın en imanlı gençlik teşkilatı olan Ülkü Ocakları’nı kurmuştur.
 
O iyi bir Müslümandı. İslâm ilimlerini iyi bilir ve araştırır, ilmiyle amel etmeye çalışırdı. Riyayı sevmez, cemaatle ifa edilen bütün ibadetlerini olabildiğince gizli olarak ifa ederdi. O yüzden kalp gözü açık pek çok gönül ehli insan onun yanında yer almıştır.
 
O bir ülkücü, bir kahramandı. O ne 3 Mayıs 1944’ün “tabutluk”larından, ne 27 Mayıs sonra yaşadığı Hindistan sürgününden, ne müteakip suçlamalar ve tutuklanmalardan, ne 1970-1980 arasında yaşanan terör ve anarşi ortamından ne 12 Eylül işkencehanelerinden ve idamla yargılandığı ihtilâl mahkemesinden korktu. Bütün bu zorluklar ve eziyetler onu ideallerinden döndüremedi. Türk Ülküsü yolunda kahramanca yürüdü, eğilmedi, bir çınar gibi hep ayakta kaldı.
 
O gerçek bir devlet adamıydı. Hükümet üyesi olmadığı halde, milletvekili bile değilken Türkiye Cumhuriyeti adına Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter Petrosyan'la görüşmeye memur edilmiş; Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Türklüğün kendisini lider görmesi dikkate alınarak Türk Dünyası gezisine çağırılmıştı. Kendisine muhalif olan parti liderleri ve hükümet erkânı pek çok devlet meselesinde onun görüşünü alırlardı. Her problem için bir çözüm bulur, çok hızlı düşünür, isabetli kararlar alırdı.
 
O büyük bir yöneticiydi. “MHP toplumun bütün kesimlerine hitap eder, ama MHP’yi sadece Ülkücüler idare eder” prensibi ile tabandan pek çok yeni ülkücünün ve partilinin yetişmesi için ortamlar hazırlardı. Her ülkücünün bulunduğu mevkide en yetkili en bilgili kişi olmasını isterdi.
 
O mükemmel bir eş, mükemmel bir babaydı. Hayatı boyunca iki eşi oldu. Birinci eşi Muzaffer Hanım vefat edince MHP Genel İdare Kurulu kararıyla ikinci eşi Seval Hanım’la evlendi. Hayatı boyunca hiç eşlerini siyaset malzemesi yapmadı. Her iki eşinden olan çocuklarını bir ayrım yapmaksızın kanatları arasına aldı.
 
O merhametli, şefkatli ve sevgi doluydu. Bütün ülkücü gençleri çocukları gibi görür, onlara sevgi, merhamet ve şefkatle yanaşır; onları her şeyin üzerinde tutardı. Türk töresinin gerektirdiği bütün saygı kurallarına uyar ve uyulmasını isterdi. Bu kurallar içerisinde kalbinde Türk milletinin her bir ferdine ayrı bir yer ayırırdı. Yunus’un çizgisinden yürüyen Türkeş, hayatı boyunca bütün yaratılanları Yaradan’dan dolayı sevdi ve incitmedi.

O otoriter ama kadife gibi yumuşaktı. Heybetli ve sert görünümünün altında yumuşak bir kalbi vardı. Gençlere telkin ettiği “Ülkücüler kadifeye sarılı çelik olmalıdırlar” düsturunu herkesten önce kendisi uyguladı.
 
O azimliydi, kararlıydı, inançlıydı. Ülkücü Hareketin ideologlarından Merhum Dündar Taşer’e, bazı çevreler “Sen liderliğe daha çok layıksın. Sen Türkeş’ten daha iyi liderlik yaparsın. Neden sen değil de Türkeş liderlik yapıyor?” diye soruyorlar. Dündar Taşer “Şu duvar yıkılacak denilse, ben birkaç kez dener ve sonra bunun mümkün olmadığını anlar ve vazgeçerim. Fakat Türkeş, yumruklarıyla yıkamazsa tekmeleriyle, tekmeleriyle olmazsa da kafasıyla vura vura o duvarı yıkar.” cevabını vermiştir.
 
O affedici ve uzlaşıcıydı. O Türk Milleti’ne ihanet edenler hariç herkesle uzlaşır, herkesi affederdi. 12 Eylül 1980’in hemen öncesinde, TBMM Başkansız kalmasın diye, CHP’li Cahit Karakaş’ın seçilmesini sağlaması henüz akıllardadır. Parti içinde kendine muhalefet yapanlara bile şefkat göstermiş, partiden dışlamamıştır.
 
O düşmanlarının bile saygı duyduğu bir insandı. Vefatından sonra ilk yayınlanan kitap olan tarafımca hazırlanan “Son Başbuğa Veda” kitabı bunun örnekleri ile doludur. Alparslan Türkeş vefatından sonra arkasından muhaliflerinin ve eski düşmanlarının bile tek kötü söz ermediği Türk Demokrasi Tarihi’ndeki tek liderdir.
 
Ölümünden sonra eski Devlet Bakanlarından İsmail Özdağlar ardından şöyle yazmıştı: “O Türk milletinin birlik ve beraberliği, çağdaş, kalkınmış, güçlü Türk milleti idealiyle yanıp tutuşarak yaşadı ve atı üstünde seferde şehit oldu.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!