İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde yaşanan sel afetine ilişkin değerlendirme raporunu açıkladı. İTÜ Uydu Haberleşme ve Uzaktan Algılama Merkezi (UHUZAM) görüntüleriyle desteklenen raporda çarpıcı tespitler yer alıyor.
İTÜ’lü bilim insanları Prof. Dr. Ali Deniz, Prof. Dr. Ahmet Duran Şahin, Prof. Dr. Azime Tezer ve Doç. Dr. İsmail Dabanlı tarafından hazırlanan raporda, Batı Karadeniz’de 11 Ağustos 2021 tarihinde yaşanan sel ve taşkın afeti sonucunda bölgede meydana gelen can ve mal kayıplarının ana nedenleri, yağış kayıtları ve yerinde gözlemler sonucunda yapılan tespitler değerlendirilerek kamuoyuna objektif bir çerçevede bilimsel deliller ve yaklaşımlarla sunuluyor.
Batı Karadeniz’de 11 Ağustos 2021 tarihinde yaşanan sel ve taşkın afeti sonucunda bölgede meydana gelen can ve mal kayıplarının ana nedenleri, yağış kayıtları ve yerinde gözlemler sonucunda yapılan tespitler değerlendirilerek kamuoyuna objektif bir çerçevede bilimsel deliller ve yaklaşımlarla rapor halinde sunulmaktadır. Yaşanan sel afeti meteorolojik, iklimsel, hidrolojik, hidrolik ve şehircilik bakış açılarıyla değerlendirilmiştir. Batı Karadeniz’de Bartın, Sinop ve Kastamonu şehirlerinde meydana gelen aşırı yağışlara sebep olan atmosferik
sistemler öncelikle meteorolojik olarak değerlendirilmiştir. Daha sonra ise söz konusu diğer alanlardan sel afetinin en fazla etkilediği Kastamonu’nun Bozkurt İlçesi özellikle ele alınmıştır. Şekil 1’de Bozkurt ilçesinin genel yerleşiminin uydu fotoğrafı görülmekte olup ilçenin büyük bir bölümünün dere yatağına kurulmuş olduğu
gözlemlenmiştir.
Kastamonu Bozkurt ilçesine erişim, AFAD tarafından yapılan yönlendirme ile Kastamonu-MerkezDevrekani-Çatalzeytin üzerinden gerçekleştirilmiştir (Şekil 2). Söz konusu güzergah üzerinde de birkaç noktada yol sathında çökmeler olduğu görülmüştür. Aşağıdaki haritada Bozkurt ilçesine erişim rotası ile fotoğraflarda güzergah üzerinde tespit edilen çökmeler görülmektedir.
Afet alanına erişimin önemli ölçüde yer yer kapanan karayolu bağlantıları ile; afetzedelere erişimde yer yer hava yoluyla (helikopterlerle) yapıldığı gözlenmiştir. Abana kıyısından denizyolu bağlantısının kullanılmadığı, oysa yer yer zarar gören karayoluna göre güvenli bir erişme alternatifi olabileceği düşünülmüştür. Aşağıdaki haritada (Şekil 5) da görülebileceği gibi, Ezine Çayı’nın yerleşim alanındaki kısmı her iki kıyıdaki yüksek tepelerden beslenen derelerin de etkisi altındadır. Diğer yandan çayın yerleşmeye kadar olan kısmında taşkın koridoru ve dere yatağı doğal akışında iken; yerleşme içinde ıslah edilmiş kanal içinde ve doğal mendereslerin
olmadığı temelde düz bir kanal içinde seyretmektedir.
HİDROLOJİK VE HİDROLİK ANALİZ
Afetin meteorolojik ve iklimsel değerlendirmesine müteakip mühendislik bakış açısıyla olay değerlendirildiğinde; öncelikli olarak hidrolojik ve akabinde hidrolik şartların iyi anlaşılması gerekir. Karadeniz’in tamamı neredeyse benzer topoğrafik özelliklere ve bitki örtüsüne sahiptir. Batı Karadenizin çoğu yerleşim alanı ve özellikle Kastamonu Bozkurt İlçesi eğimin çok yüksek olduğu dağlarla çevrili dere yataklarına kurulmuştur. Bozkurt İlçesi’nde şehir merkezinde yapılan dere ıslahı projesinin karekteristik özellikleri bilinmemekle birlikte, yerinde yapılan incelemelerde dere ıslahı yapılan bölgede yaklaşık kanal enkesitinin 30×2,5 m olduğu tespit edilmiştir. Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı’nda belirlendiği üzere 500 yılda bir gözlemlenecek Q500 debisi 383.46 m3 /s olarak belirlenmiştir. Q500’lük debi geldiği kabul edilirse Bozkurt şehir merkezi kanalı yaklaşık 12 m/s’lik hıza sahip seli taşıyabileceği anlaşılmaktadır.
Ancak dere üzerine yapılan köprü ayakları kesiti daraltması ve selin üst havzalardan rüsubat ve tomrukları sürekleyerek getirmesi sonucu köprülerin olduğu kesitlerin tıkanmasına ve suyun taşıp şehir merkezine yönlenmesine ve kabarmasına sebep olmuştur. Köprülerin yıkılması sonucu kabaran suyun hızının artması, ve kagir duvar olarak yapılan ve yer yer hasarlar bulunan ıslah duvarlarının yıkılması sonucu, kanal yatağı genişleyerek oyulmalar meydana gelmiştir (Şekil 11). Özellikle temellerinin altları boşalan binaların ya kısmen ya da tamamen yıkılarak hasar gördüğü tespit edilmiştir. Taşkın sonrası yapılan incelemelerde yıkılan binaların temellerinin tamamen geçmiş dönemlerde meydana gelen seller sonucu biriken sediment üzerine inşa edildiği tespit edilmiştir.
Aşırı yağışla birlikte oluşan yüzeysel akışın taşıdığı rüsübatın ve tomrukların köprü altlarından geçemeyip kanalı tıkayıp selin şehir merkezine yönlenmesine sebep olması, ıslahı yapılmış derenin özellikle sol sahil kagir duvarlarının yıkılması afetin boyutunu artırmıştır. Bölgede yıkılan sol sahil duvarları temellerin altının boşalıp açığa çıkmasını kolaylaştırmıştır. Aynı bölgede radye temel üzerine inşa edilen ve bodrumları perde duvarla 14 geçilen bina yıkılan veya zarar gören binalara göre daha rijit ve yekpare olduğundan yapı bütünlüğünün önemli ölçüde sağlam olarak kaldığı gözlemlenmiştir.
• Ezine Çayının sel sonrası taşıdığı sedimentin veya rüsubatın hem dere yatağındaki hem şehir
merkezindeki izleri hem de denize döküldüğü noktada birikmesi afetin boyutunu göstermektedir.
• Bozkurt ilçesinin büyük bir bölümünün Ezine Çayı dere yatağına kurulduğu açıkça görülmektedir.
Alanda yapılan incelemelerde, yerleşik alanın önemli ölçüde Ezine Çayı’nın taşkın alanı içinde kaldığı gözlemlenmiştir. Özellikle çayın her iki yönde kagir duvarlı kanalına dayanan ulaşım bağlantılarının tamamen ortadan kalktığı ve bu hat üzerinde yoğun yapılaşmanın bulunduğu, kimi yapıların da tamamen çökmüş olduğu gözlemlenmiştir. Alan incelemesinin yapıldığı 14 Ağustos 2021 günü Ezine Çayı’nın batı kıyısına erişimini sağlayan tüm köprülerin kullanılamaz halde olması nedeniyle karşı tarafa geçilememiş ve yerleşmenin yoğun olarak yer aldığı doğu kıyısından inceleme yapılabilmiştir.
Ezine Çayı’nın taşkın koridoru içinde kalan yapıların önemli ölçüde ağır hasarlar aldığı, kiminin tıpkı deprem etkisi gibi tamamen çöktüğü tespit edilmiştir. Yapılaşmanın dere koridoruna bitişik olarak yapılaşması, yüksek yoğunluklu yapılaşmanın bulunması, geniş alan kullanımları gerektiren yapılaşmalarla Ezine Çayı taşkın koridorunun (tomruk depoları, sanayi sitesi, pazar alanı, yüksek yoğunluklu ve geleneksel mimari özelliklerden hayli yoğun geniş alan kaplayan iskan alanlarının alanda geçirimliliğinin önemli ölçüde kapatılmış olmasına neden olduğu gözlemlenmiştir. Yapılaşmış alan ile ilgili bu özelliklerin oldukça ekstrem meteorolojik koşullara da bağlı olarak afeti kaçınılmaz olarak ortaya çıkardığı anlaşılmaktadır.
Şiddetli yağışa da bağlı olarak tepelerden taşınan rüsubatı kontrol edecek mühendislik altyapılarının (tersip bendi, taşkın koruma barajı gibi) olmaması çayın ve yerleşmenin yoğun şekilde etkilenmesine ve rüsubatın tüm yerleşme içinde dağılmasına, yapıların ciddi düzeyde etkilenmesine ve hemen hemen tüm yerleşme merkezinde zemin katların kullanılamaz hale gelmesine yol açmıştır (Şekil 28-29). Söz konusu teknik altyapının olması halinde taşınan rüsubatın kontrol edilmesi ile gerek su miktarı gerekse taşınan yükün azalmasına bağlı olarak yıkıcı etkinin boyutunun daha sınırlı düzeyde tutulmasını ve afet kontrolünü sağlayabilecek unsurlardır.
Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, yerleşme alanının gelecekteki iklim belirsizlikleri de dikkate alındığında hayli riskli bir alanda konumlandığı, yaşanan afetin bu değerlendirmeyi desteklediği anlaşılmaktadır. Özellikle Karadeniz Bölgesi’nde yağış anormallikleri ile ilgili tahminlerin de öngörülmesi nedeniyle; vadi tabanlarında konumlanan yerleşmelerde mekansal risk analizi yapılması, yerleşmelerin kritik düzeyde riskli alanlarında dönüşüm ile daha güvenli alanlarda yeniden planlanması can, mal ve kamusal hizmet güvenliğinin tesis edilmesi aciliyet taşımaktadır. Bu önlemlerde gerek mekansal gerekse yapısal ölçekteki afet risklerini azaltıcı önlemlere yer verilmesi gerekmektedir.
Raporun sonuç bölümünde öne çıkan başlıklar ise şöyle:
• Konvektif yapıda derinleşmiş bir meteorolojik sistem, aşırı yağışların bölgede gerçekleşmesi sonucunu doğurmuştur.
• Bölgede gözlemlenen ekstrem yağış değerleri, birçok istasyonda uzun yıllara dayalı kayıtlardaki maksimumları yağış miktarlarını aşmıştır.
• Afetin oluşumunu doğrudan iklim değişikliğine bağlamak yanılgılara yol açacaktır. İklim değişikliğinden önce doğru yerleşim planlaması gündemde tutulmalıdır.
• Bölgede gerek yağış gerekse akış açısından ekstrem değer analizlerinin yeniden yapılması gerekmektedir.
• Topoğrafyanın dik yamaçlardan oluşması, eğimin yüksek olması suya doygun zeminin 2. gün yağışların neredeyse tamamının yüzelsel akışa geçirmiş olması afetin boyutunu artırmıştır.
• Meskun bölgede ıslah edilmiş dere yatağı üzerine inşa edilmiş köprülerin ayakları, enkesiti daraltılmış selle birlikte gelen rüsubatın ve tomrukların enkesiti tıkamasıyla dere kabararak meskun bölgelere defalarca taşmasına neden olmuştur.
• Kabarma sonucu arkasındaki dinamik yüke dayanamayan köprüler yıkılarak zararın büyümesine neden olmuştur.
• Normalde Q500’lük debiyi taşıması beklenen enkesitin rüsubat, erozyon ve tomruklarla köprülerin olduğu kesitlerin tıkanmasıyla planlandığı gibi çalışmadığı düşünülmektedir.
• Sağ ve sol sahil kagir duvarlarının kısmen veya tamamen yıkılması sonucu, yıkılan binaların temellerinin altlarının oyulmasının kolaylaştığı tespit edilmiştir.
• Sediment üzerine inşa edilen binalardan radye temelli ve perde duvarlı binanın sağlam olarak ayakta kaldığı, tekil veya mütemadi temeller üzerine yapıldığı düşünülen ve temellerinin altında oyulma görülen binaların ya kısmen ya da tamamen hasar gördüğü tespit edilmiştir.
• Bölgede taşkın temelli olmayan bir düzensiz yapılaşma gerçekleştiği gözlemlenmiştir.
• Uydu fotoğraflarından anlaşıldığı üzere Ezine Çayı üst havzasından aşırı yağışlar sonucu çok büyük debide ve hızda sel geldiği, önüne kattığı tomrukları ve rüsubatı taşkın sonrası dere yatağına şehir merkezine bıraktığı halde kıyı çizgisini değiştirecek şekilde denizde delta oluşturduğu tespit edilmiştir.
• Özellikle Karadeniz Bölgesi’nde yağış anomalileri ile ilgili tahminlerin de öngörülmesi nedeniyle; vadi tabanlarında konumlanan yerleşimlerde mekansal risk analizi yapılması, yerleşimlerin kritik düzeyde riskli alanlarında dönüşüm ile daha güvenli alanlarda yeniden planlanması can, mal ve kamusal hizmet güvenliğinin tesis edilmesi aciliyet taşımaktadır.
• Yerleşim yerleri içerisinden geçen derelerin ıslahının klasik kagir duvarlarla yada beton kutu kesitlerle yapmak yerine, ekolojik ve sürdürülebilir bir yaklaşımla etrafları rekreasyon alanı olarak kullanılmak amacıyla boşaltılarak yapılması gerekir.
• Selin zararlarının en büyük etkisinin rüsubat kontrolünden kaynaklanmış olması gelecek sellerin önlenmesi için bölgenin uygun olması halinde üst havzalarda yapılacak tersip bentleri, taşkın koruma barajlarıyla meskun bölgelerdeki dere ıslahları ve imar uygulamalarının bütüncül olarak bilimsel katılımcı projelerle ortaya konması gerekmektedir.
• Sel/taşkın riskli alanlardaki inşaat faaliyetlerinin kısıtlanması, acil durum su tutma alanlarının/alternatif su yollarının belirlenmesi, yüzey akışında rüsubat kontrolü için gerekli doğal/yapısal çözümlerin kullanılması gibi mekansal ve mühendislik uygulamaları bilimsel olarak ele alınıp projelendirilip uygulanması gerekmektedir.
• Sele dayanıklı yapısal (binaların yükseltilmesi, zemin katların açık tutulması, suya dayanıklı yapı malzemelerinin kullanılması, sele dayanıklı yapı türlerinin kullanılması gibi) önlemlerle hasarın kontrol altında tutulması önem kazanmaktadır.
• Sel riski yönetiminde mekansal planlama önlemlerinin orta veya düşük sel riski taşıyan alanlar için rasyonel bir çözüm aracı olduğu, diğer yandan yüksek risk taşıyan alanlarda ise bu önlemlerde mekansal/yapısal çözümlerin daha bütünleşik yaklaşımlarla ele alınması gerekmektedir.