“Komşularla sıfır sorun” iddiasıyla iş başına gelmiş olan bir iktidar ülkeyi yirmi yıldır
yönetiyor. AK Parti iktidarının “çözümsüzlük çözüm değildir”, “Bir adım önde olmak”,
“süpürmeyin kullanın” gibi ilkeleri, “BOP Eş Başkanlığı gibi” övünüp üstlendiği görevleri,
“One Minute” gibi meydan okumaları vardı. Destek verilen “Kofi Annan Planı”, imzalanan
“Zürih Protokolleri” de iktidarın marifetleri arasındaydı.
Mısır’la darbeci Sisi, Suudi Arabistan’la Prens Muhammet bin Selman ve Kaşıkçı
cinayeti, Suriye’yle “eli kanlı Eset”, İsrail’le Filistin, BAE ile 15 Temmuz darbe girişimi,
ABD ile S-400/F-35 vb sorunlar dolaysıyla AK Parti bu ülkelerle ilişkileri ya durdurdu ya
dondurdu ya da kopmanın eşiğine getirdi.
İzlenen siyaset ülkeyi yalnızlığa sürükleyince iktidar yanlıları bunu “Değerli
Yalnızlık” olarak olumlulaştırdılar. Süreç içinde yalnızlığın ülkeye maliyetinin kaldırılamaz
olduğu anlaşılınca bu defa Sisi’nin darbeciliği birden bire gitti Mısır’la ilişkiler belli ölçüde
kuruldu, BAE’nin hain darbeye verdiği finansal destek unutuldu ilişkiler ilerletildi, Kaşıkçı
cinayeti yok sayıldı Suudi Arabistan’la ilişkiler yoğunlaştırıldı, İsrail’in Filistin’deki
emrivakileri ve cinayetleri görmezlikten gelinerek ilişkilere yeni bir ivme kazandırıldı.
Bu gelişmelerin Türkiye’nin yararına sonuçları olacaktır. Ancak konu Suriye
olduğunda iktidar yetkilileri “katil Eset, varil bombasıyla halkını bombaladı” deyip
konuyu geçiştiriyor. Bu nedenle Türkiye komşusu Suriye’yle olan sorunlarını Rusya
üzerinden konuşuyor. Hâlbuki Suriye, Türkiye ile en uzun kara sınırına sahip olup, altı
milyon mülteci ile demografik ve ekonomik, kuzeyinde terör örgütüne hâkimiyet alanları
oluşturmasıyla güvenlik, ABD’nin PYD üzerinde terör devleti oluşturmak için yaptığı
TIR’lar dolusu silah yardımıyla beka sorunu haline gelmiştir.
Türkiye’nin dış politikada en acil ve önemli sorunu Suriye’yle ilişkilerin
normalleştirilmesidir. Türkiye’nin mülteci yükünden ve terörün devletleşme belasından
kurtulmasının, güvenliğinin sağlanmasının tek yolu Şam yönetimiyle kurulacak ilişkilere
bağlıdır. Kaldı ki Şam yönetiminin elinin zayıflatılması doğrudan PYD/PKK’nın bölgedeki
hâkimiyetinin güçlenmesi, Golan Tepelerinin ebediyen İsrail’in elinde kalması anlamına da
gelmektedir. İsrail’le, BAE ile Mısır’la ilişki kuranların aklına kapı komşusu Suriye’yle
ilişkileri iyileştirmek ve normalleştirmek gelmiyor! Bu normal değil aksine anormal bir
durumdur.
Suriye’yle ilişkilerin kötü tutulmasının iktidarın bilinçli bir tercihi olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’de şu andan kayıtlı kayıtsız yaklaşık altı ile sekiz milyon Suriyeli göçmen var.
Türkiye’ye yönelik terör kuzey Suriye’de devletleşme aşamasına gelmiştir. ABD var gücüyle
Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PYD/PKK’ya silah, mühimmat ve teçhizat veriyor. Gerek
Suriye’nin kuzeyindeki Türk birliklerine gerekse oradan ülkeye sığınmış göçmenlere yönelik
olarak Türkiye’nin katlandığı maliyet kaldırılır düzeyde değildir. Türkiye’yi bütün
komşularından daha çok Suriye’deki gelişmeler rahatsız ediyor.
Yunanistan dahil Türkiye bütün komşu ülkelerle ilişkilerini ilerletmeye çalışırken en
acil ve en maliyetli sorun olan Suriye’yle ilişkiler, mültecilerin geri dönüşü, PYD/PKK’nın
bölgedeki hakimiyetinin bertaraf edilmesi vb. konularda iktidarın Suriye ile ilişkileri
düzelterek duruma vaziyet etmemiş olması normal görülemez. Kargaşa içinde olan Suriye
herkesten daha çok Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit ediyor. Suriye’deki kaos her anlamda
en fazla Türkiye’yi rahatsız etmektedir.
İşin ilginç yanı iktidardaki AK Parti sırf bu yüzden yirmi yıllık iktidarını kaybetme
tehlikesiyle de yüz yüzedir. Buna rağmen Suriye’yle ilişkilerin düşmanlık denecek seviyede
tutulmasının bilinçli bir tercih olduğu anlaşılıyor. Birileri sekiz milyon Suriyeli mülteci
üzerinden mezhep, etnik ve demografik güç devşirme hesabı yaptığı için sorunun
çözülmesini, mültecilerin geri dönmesini bir felaket gibi gördüğü anlaşılıyor. Suriye ile
ilişkilerin iyileştirilmesi bu yüzden istenmiyor!