Önceki adı “İslam Konferansı Örgütü” olan teşkilat yeni adıyla “İslam İşbirliği Teşkilatı” olarak geçtiğimiz hafta İstanbul’da toplandı. Türkiye 13. İslam Zirvesi’ne başarılı bir ev sahipliği yaptı.
Zirve dolaysıyla İstanbul’a 56 İslam ülkesinin temsilcisi geldi. İslam İşbirliği Teşkilatının dönem başkanlığı da Türkiye’ye geçti.
Toplantı sonucunda yayınlanan bildiride karşılaşılan sorunların çözümlenmesi ve işbirliğini geliştirmek için yeni yaklaşım, teknik ve somut ilkelere vurgu yapıldı. Bu amaçla yayınlanan “İslami Yakınlaşmaya İlişkin Ortak Bildiri”de şu hususlar vardı:
- Üye devletlerin milli sınırlarının kutsal olduğu,
- İç işlerine karışmamanın esas olduğu,
- Sorunların çözümünde diplomatik misyon ve yollar tavsiye edildiği,
- İlişkilerin gelişmesinde parlamentolar arası diyalog, hükümet dışı örgütler, güven artırıcı önlemler gibi modern kavramlara atıfta bulunuldu.
İslam ülkeleri birbirlerinin sınırlarını kutsal görüyor ama güçlü İslam ülkeleri zayıf gördükleri İslam ülkelerinin sınırlarına riayet etmiyor. İç işlerine karışmanın esas olduğu ifade ediliyor ama Türkiye Suriye’nin, İran Suriye-Irak-Yemen’in, Suudi Arabistan Yemen ve Suriye’nin iç işlerine müdahaleyi kendisi için hak olarak görüyor.
İslam ülkelerinin vahim durumu!
İslam ülkeleri doğal kaynaklar bakımından dünyanın en zengin ülkeleridir. Doğal kaynak zengini olan Müslüman ülkeler, bilim ve teknolojik yönünden ise fakirdir. Bu yüzden dünyanın en zengin doğal kaynaklarına sahip 57 İslam ülkesi bilim, teknoloji ve üretimde bir İtalya etmiyor.
Bütün bunlar, İslam ülkelerinin çelişkilerinden kaynaklanıyor.
Millet dahi olamayanların bir anda Ümmet olmaya kalkmaları da böyle bir çelişkidir. İslam ülkeleri adeta kendilerini ve birbirlerini kandırmakta sınır tanımıyorlar.
İsrafın her çeşidini haram kılan İslam dinine meydan okur gibi bazı İslam ülkeleri israf içinde yüzüyor.
Bu konuda İslam zirvesi için iki günlüğüne İstanbul’a gelen Suud Kralının takındığı tutum her şeyi özetlemeye yetiyor. Suud Kralı ve mahiyeti zirveye geldiğinde bir oteli tamamıyla kapatmış, klozetten yiyeceklerine kadar pek çok ihtiyaç malzemesini yanında getirmiş, 500 civarında Mercedes araç kiralamıştır.
İstanbul’da İslam zirvesinde beylik laflar edilirken Müslüman ülkelerdeki iç savaş ve sefaletten kaçanlar Müslüman ülkelere değil Hıristiyan Avrupa’ya ulaşmak için kitleler halinde denizlerde boğulmayı göze alıyordu. Kamplara sığınmış mültecilerin yaşadığı sefaleti ve içler acısı durumu ise yazmaya gerek yoktur.
Ve bütün Müslüman ülkelerin liderlerinin not etmesi gereken sözü de Almanya’nın şansölyesi Angela Merkel etmişti: "Çocuklarımıza diyeceğiz ki, Mekke daha yakın olmasına rağmen Irak ve Suriyeli mülteciler bize sığındılar.”
Aidatını bile ödeyemeyen İslam ülkeleri!
Cumhurbaşkanı Erdoğan zirvede aynen şunları söyledi: “Türkiye olarak biz 2 milyon dolarlık bir katkıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’na bir bağışta bulunacağız”. Erdoğan 56 ülkeden aidat borcu olmayan yalnızca 20 ülkeyi isim isim okuyor.
İslam ülkelerinden Genel Sekreterliğe ödenmesi gereken aidat borcunun 163 milyon dolar olduğunu da Erdoğan açıklıyor.
Yine Cumhurbaşkanı, bizce çok geç kalmış olan şu önerileri zirvede dile getirdi: İstanbul merkezli Polis İşbirliği ve Koordinasyon Merkezi, ortak Kızılay teşkilatı ve İslam ülkeleri arasında bir tahkim sisteminin hayata geçirilmesi. Erdoğan ayrıca İstanbul’da düzenli aralıklarla toplanacak bir kadın konferansı oluşturulmasını önerdi.
Aidatlarını dahi ödemeyen ülkelerin önerilen örgütlenmeleri nasıl gerçekleştireceği soru işareti olarak orta yerdedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam zirvesinde ettiği şu sözler de oldukça ilginçti: “Bölücü değil birleştirici olmalıyız. İhtilafları değil ittifakları, husumeti değil muhabbeti güçlendirmeliyiz. Dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak zorundayız!”
Umarız bu sözlere Türkiye’nin diğer İslam ülkelerinden çok daha fazla ihtiyacı olduğunun Cumhurbaşkanı farkındadır!