“Allah, nefislerinize taşıyabileceğinizden fazla yük yüklemez” (Bakara-286)
Türk Devleti, 2003 yılından bu yana tedricen dönüştürülüyor.
Başbakan, 2005 yılında kendisini ziyaret eden “Yalı Aydınları” ile görüştükten sonra Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın devletin özü ile ilgili bütün maddelerini yok sayarak ihlal etti ve “Bu devlet Türk devleti değildir. Burası Türkiye devletidir. Türklük ancak bir alt kimlik olabilir” dedi. Ertesi gün de, devletin içe yönelik politikalarını değiştirip “Kürt sorunu vardır, bu hepimizin sorunudur” dedi.
Bu sözler karşısında hiçbir aklı başında adam (siyasetçi, hukukçu, gazeteci, asker vs.) tepki göstermedi.
2004 yılından itibaren “darbeleri önlüyoruz” teraneleriyle; şimdi ortalarda olmayan, ifadesine bile başvurma ihtiyacı duyulmayan bir adamın uydurma belgeler takdimi ile “Ergenekon”, “Balyoz” vb. davalar ihdas edilerek beş bin yılı mütecaviz yaştaki Türk Ordusu’nun komuta kademesi tutuklanmaya başlandı.
Belki içlerinde gerçekten art niyetli olanlar vardır ama umumiyetle terörle mücadeledeki kararlı tutumlarıyla temayüz etmiş komutanlar birer birer enterne edildi. Siyasi iktidarın dört yıl birlikte uyum içerisinde çalıştığı Genelkurmay Başkanı, emekli olur olmaz “Silahlı terör örgütü yöneticisi” olmakla itham edilip tutuklandı. Yine kimse çıkıp “Ordu mu terör örgütü? Bu adam teröristse neden dört yıl birlikte çalıştınız?” diye sormadı.
Bu subayların, geçmişte gözünü kırpmadan çocuklarımızı katleden bir katilin ifadeleri ile orada oldukları ortaya çıkıyor, kimsenin umurunda değil.
Terörün bitirilmesi iddiası ile adı sürekli değiştirilen ama içi bomboş bir “Açılım” projesi ortaya kondu.
Dağdan inen teröristlerin ayaklarına mahkeme gönderildi, rahatsız olmasınlar diye çadırdaki Türk Bayrağı ve Atatürk resimleri indirildi. “Pişman değilim, Önderimiz istediği için buradayım diyen 26 teröristin mahkemeleri her şeyi ile 2,5 saatte tamamlanıp serbest bırakıldılar. Kimse tepki göstermedi.
Oslo’da terör örgütü yöneticileri ile Başbakan’ın “O benim sır küpümdür, kimseye yedirmem” dediği devlet görevlisi müzakerelere başladığında yine o Başbakan “Kim terörle müzakere ediliyor diyorsa şerefsizdir” dedi, sonra Hakem Ülke’nin görüşmeleri açıklamasıyla durum ortaya çıktı. Meclis kürsüsünden bir iki cılız bağrışma dışında yine kimse tepki koymadı, koyamadı.
MEB aldığı kararlarla Andımız, Gençliğe Hitabe hatta İstiklal Marşı’nın okullarda okunmasını durdurdu, kimsenin sesi çıkmadı.
Bazı bakanlıkların resmi sayfalarından Atatürk kaldırıldı, çıt yok…
Oslo’da verilen sözler bir bir yerine getirilmeye başlandı. Okullara Kürtçe ders olarak kondu. Ses yok…
Bu arada anayasa; kendisine sadık kalıp korumak üzere yemin edenler tarafından, içinden Türk ve Türklük çıkarılmak, devletin temel yapısı değiştirilmek üzere masaya yatırıldı. Kimsenin gıkı çıkmadı…
Verdikçe daha isteyen terör örgütünün “federasyon”, “özerk yönetim” vb. talepleri kanun teklifi olarak meclise geldi. MHP, bütün milletvekilleri ağızbirliği etmişçesine, bu yasa tasarısının bölünmenin altyapısı olduğunu dile getirdi. Çeşitli platformlarda anlattı. Kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Başka kimseden tepki gelmedi.
MHP’nin en sakin duruşlu milletvekilleri bile meclisteki görüşmeler esnasında canhıraş mücadele ettiler. Ancak milletin MHP’ye verdiği yetki bu kadardı. Daha fazlasına güç yetiremediler ve tasarı yasalaştı. Artık köylerimiz yok. “Türk Milletinin efendisi” bundan böyle şehirli, mahalleli olacak. Büyükşehirlerimiz gittikçe çoğalacak. Terör örgütüne teslim edilmiş olan bazı illerimizde dolaylı yollardan federasyon ve özerklik ilan edilecek. Yasanın verdiği yetki ile Gaydemir “Reis” olacak.
Kanun meclisten geçer geçmez, anayasa hiçe sayılarak “ana dilde savunma” yasası meclise getiriliyor. Kimse ses çıkarmıyor.
Bütün bunlar karşısında sosyal medyada kendisine “Ülkücü” diyenler tarafından büyük tepki var. Var da sadece MHP ve yöneticilerine tepki gösteriliyor. Efendim “sine-i millete dönmeliler”, “sokağa inmeliler”, “toplumsal tepkiyi örgütlemeliler” vb. birçok feveran…
Özellikle 1999 yılında elde ettiği başarıdan rahatsız olanların MHP’yi yıpratabilmek için Devlet Bey üzerinden yürüttükleri karalama kampanyası gemi azıya almış durumda. “Yapamıyorlarsa gitsinler”
gibi kendi boyunu aşan laflar ediliyor. Ne var ki, bu güruh tarafından, bu kanunları dayatanlara tek bir kelam edilmiyor. AKP’ye hiç tepki yok. Kanunu MHP hazırlamış, meclise getirmiş, parmak sayısına dayanarak meclisten geçirmiş gibi sadece MHP ve Yöneticilerine –tabiri caizse- saldırılıyor.
Kendisine “Ülkücü” süsü veren bir şerefsiz, MHP milletvekillerinden bazılarının şehit cenazelerine katılmak için orada bulunamamalarını “uyumaya gittiler” diye twitliyor ve maalesef, bu yaygaracılar kendi vekillerine değil bu şerefsize kulak veriyor, bu tiwiti çoğaltarak yayıyorlar. Allah insaf ve izan versin.
Peki, toplumsal tepkiyi nasıl kontrol edeceksiniz? Ülkücü Hareket en güçlü olduğu, dünyanın en büyük gençlik teşkilatı olduğu dönemlerde bile toplumsal tepkiyi kontrol edemiyorken, bugün kim kontrol edecek? Pusuda bekleyen provokatörler boş mu duracak? Kardeş kavgasını nasıl önleyeceksiniz?
Ama asıl soru şu: Yahu “hırsızın hiç mi suçu yok?”.