Her Türk Asker mi Doğar?

Askerlikte, uygun adım yürüyüş sırasında kullanılan bir slogandı. Sonradan bizimkiler nedense sahip çıktılar bu slogana ve siyasi bir kimlik buldu. Adeta milliyetçi bir slogan oldu. Karşı çıkanlar ya da bunun saçma bir slogan olduğunu söyleyenler de milliyetsiz…
Düşünme yetimizin yetersizliği ya da dikkat dağınıklığımız bu sloganın saçmalığını bir türlü fark etmiyor. Hatta bu yazımı okuyup “Yahu bu adam nasıl bir milliyetçi? Askerlik karşıtı mı?” gibi suçlayıcı pozisyonunu alanlar olacaktır. Oysa bize yutturulan masalların, kendi dilimizle tuzağa düşürüldüğümüzün bir farkına varsak… Aklımızı, zekâmızı kullanmayı bir öğrensek! Bu sloganın ardından bir sokuşturma gibi seslendirilen “Onun ya da bunun askeri” yaftalamasının en kadar aşağılayıcı olduğunu fark etsek…
“En kutsal meslek askerliktir” yanlış algılamasını çıkarmalıyız aklımızdan arkadaşlar. Böyle bir kayıt, bizim tarihimize de inancımıza da geçmişimize de aykırıdır.
Hayır! Her Türk asker doğmaz! Ne böyle bir gerçek var ne de böylesi bir zorlamaya gerek… Askerlik bir meslektir arkadaşlar. Hele çağımızda kişiye göre değişen becerilerle şekillenen apayrı bir meslek. Her Türk’ün asker doğması, asker olması gerekmez.
Buyurun açıklayalım:
Kökümüz olan Orta-Asya…
Doğum yerimiz Altaylar…
Yaşantı olarak göçebeliği seçmek zorunda kalmışız. Sayısal olarak az olmamız nedeni ile başka da çaremiz yokmuş. Göçebe önce kendini, ailesini ve sonra da en önemli zenginliği olan sürülerini korumak için savaşçı olmak zorundaymış.
Dikkat edin, “Asker” değil “Savaşçı”
Asker olmak başka, savaşçı olmak başka…
Elbette at üzerindeki hayat atalarımızı çok güçlü savaşçılar yaptı. Ama yine de çobanlıklarını ihmal etmediler. At, koyun ağırlıklı sürülerinin ardında otlak kovalayarak geçerdi ömürleri. Bozkırlar boyunca başlangıçta yaklaşık olarak 7000 km’lik bir dar koridoru gidip gelirlerdi.
Öyleyse, bizim ata mesleğimiz çobanlıktır.
Hemen bağıralım mı “Her Türk çoban doğar!” diye…
Töbe töbe…
Hakanlar çapı başladığında, diyelim ki Teoman Han ile… Gök kökenli olduğuna inanılan hanedan kendisine bir hassa ordusu (Özel ordu) kurdu. Çünkü her Türk’ün asker olması ve bu hassa ordusuna katılması gerekmiyordu. Hanedanı ve devleti koruyan bu ordunun sayısı da bellidir. Unvanlı her hanedan üyesinin 1000-10000 arası daimi askeri vardı.
Geri kalan halk…
Yine üretimde, yine sürülerinin ardında çoban…
Çünkü öyle olması gerekiyordu. Olmazsa olmaz yoldaşımız atı birilerinin üretmesi, beslemesi, bakması gerekiyordu. Etiyle, sütüyle, derisiyle at her şeyimizdi. Ne zamanki akın zamanı gelir, hakan budununu akına seslerdi. Bu zaman da genelde sonbaharın başlangıcı yani atların en semiz, en besili, en güçlü olduğu çağdı. İşte o zaman savaşçılar (Çeriler ya da askerler değil) sürülerini emniyete alır, kadınları çocukları ulaşılmazı zor korunaklı bölgelere yerleşir, atını, yedek atlarını alır hakanın buyruğuna koşardı.
İşte Ordu-budun tanımı buradan doğdu ama asla asker-budun değil…
Başka bir meslek…
Demircilik…
En kutlu, en saygın meslekti demircilik ki demircilere Gök adamı gözü ile bakılır, ilahi bir güç yüklenirdi. Demirci deyince akan sular durur yanlarına saygı ile yaklaşılırdı. Her şeyleriydi demirciler. Kılıç ustası, kargı ustası…
O halde hadi bağıralım:
“Her Türk demirci doğar….”
Bu kadar da değil…
Zamanın en teknolojik silahını Türkler yapıyordu.
Çift katlı, kemik destekli yay…
O yay ki Çin yayının üç katı uzaklıkta menzili vardı. İlginçtir Türk yayının yapımı tam bir yıl sürerdi. Düşünün bir tek yay için bir yıl süre… Öyleyse yaycılar çok önemliydi Türkler için. Yaycılık da…
Ki asla onlar savaşa sokulmaz, korunur kollanırdı erken yaşta uçmağa varmasınlar diye… Aynı demirciler gibi…
Mademki meslek olarak atalarımızdır ışığımız.
Buyurun:
“Her Türk yaycı doğar!”
Bitmedi elbette…
Dokunulmazlardandı OZANLAR…
Hakan katında bile sözleri kesilmez, ne denirse susulurdu.Baş eğmez ozanlar devletin, budunun ışıklarından, yol göstericilerinden kutlu kişilerdi. Kimse karışmaz, yollarına çıkmaz, susturmaya kalkmazdı.
“Ozanları suskun bir budun budun değildir.”
Öyle ünlüydü ki ozanlarımız Çin kaynakları dahi onlardan saygı ile söz ederlerdi.
O halde…
Hadi bağıralım…
“Her Türk ozan doğar!”
Kutlu Gök adamları vardı. Kamlar, baskılar…
Sonradan tamamını Şaman diye adlandırdı toptancılar. Türk için asıl geçerlisi KAM’dır…
Hem otacılık, hem hekimlik, hem Gök’leirtibatlı kamlar asla silah taşımaz, yay kullanmaz, kılıç sallamazlardı. Yani savaşçı değildiler. Üstelik dokunulmazdılar.
Hadi buyurun.
“Her Türk kam doğar!”
Anladınız mı bu bize yutturulan ve diğer mesleklerin üzerinde olarak askerliği en kutlu en önemli sayan anlayışın yanlışlığını…
Kadınlarımızı unutturan, onları ikinci sınıfa iten saçmalığını…
Zaman değişti. İslam’ı kabulden itibaren ordu yapısı da değişti. Eğitim sınıfı, hocalar çıktı ortaya. Onlar da ellerine silah almazlardı. Kentlerle birlikte esnaf, tacir, hizmet elemanları…
Hani her Türk asker doğardı?
Selçuklularla birlikte çerilik profesyonel olmaya başladı. Selçuklu sultanları öyle her önlerine gelene silah kuşandırıp orduya katmadılar. Üretim için ayırdılar milleti.
“Sen tarımcı, sen esnaf, sen…”
Ahilik doğdu…
Askerler aylık almaya başladılar. Hangi bey onlara baktıysa onun için, onun ardında savaşa soyundular.
Gelelim Anadolu’ya…
Göç bu yana doğrulunca, sürülerini alıp geldi Türkmen. Elbette savaşçılıkları ve çobanlıkları öncüldü ama diğer mesleklerde vardı içlerinde.
Derken Osmanlı…
Osmanlı öylesine farklı bir uygulamaya girdi ki askerlik için… Öylesine değişik yollar seçti ki… İşte o zaman için hiç kullanılmaz “Her Türk asker doğar!” sloganı… Üstelik artık her Türk’ün savaşçı olması da gerekmiyordu. Yeniçeri Ocağı kurulmuş, Sipahi Ocağı kurulmuş askerlik iyice profesyonel ve aylık hale gelmişti. Türk tarlada da çalışıyordu, ticaret biraz azdı ama yine de yapıyordu. Çoğunlukla zanaatla uğraşıyordu. Ahilik yaygınlaşmış, esnaf loncaları kurulmuş… Hocalar zaten kendi başlarına bir sınıf…
Osmanlı artık istediği zaman fethettiği yerlerin, bağladığı ülkelerin askerlerini de kullanabildiği için öyle “Haydi askere!” salam tipi askerlik uzun bir müddet görünmedi. Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra da askerlik kendi başına bir meslek oldu ki gerilemenin sonuna kadar… Ki o zamana kadar belli milletlere, beli etnik gruplara askerlik hiç yaptırılmadı. Mesela Arapların büyük kısmına ve Kürtlere… Hele Kürtler, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran savaşından sonra yayınladığı fermanı ile askerlikten muaf kılındılar…
Sonra dünyadaki genel eğilimle birlikte zorunlu askerlik sistemi…
O zaman bile her Türk asker doğmadı… Asker olmadı… Herkes mesleğince hizmet verdi devlete ve orduya. Berber yine berberlik yaptı, tamirci tamir… Öğretmen öğretmen olarak görev aldı, doktor doktor…
Sonuç:
Askerlik yaptık. Orada nice zorlama, beceriksiz adam gördük. Askerlik adamın bir km. yakınından bile geçmiyordu. Zorunlu askerlik yüzünden ha bire zorlandı durdu.
Fatih Ürek de askerlik yaptı, Bülent Ersoy da…
Belki orduevlerinde ama yaptılar işte…
Oysa buna gerek yoktu.
Askerlik çok özel yetenekler isteyen ayrı bir meslekti.
İşte çağ değişti. Bütün dünya ordularında profesyonelliğe döndüler. Çünkü savaş araç ve gereçleri çok pahalı, ustalık isteyen bir seviyede. Hele bilgisayarların devreye girmesi ile apayrı bilgelik ve ustalık istiyor. Eğitimsiz, üç aylık askerlerin ellerine terk edilemiyor. Maalesef Türk ordusu çok geç kaldı bu aşamaya geçmede. Oysa hava ve deniz kuvvetlerinde zorunlu olarak yalnızca profesyoneller kullanılıyordu. Bir tek kara kuvvetleri ve jandarma direniyordu ki sonun da onlar da teslim oldular.
Doğrusu da buydu.
Bugün hemen her gencin diline pelesenk olan bu yanlış slogandan hemen vazgeçmemiz gerek. Askerlik bir meslektir ve hiç kimsenin diğer meslekleri küçümsemeye, aşağılamaya hakkı yoktur. Beleş işgücü kullanımında bu memleketin çocuklarını orduevlerinde, lojmanlarında ev işlerinde kullanma yetisi için garip ve geri kalmış askerlik anlayışını direten generaller sonunda geri adım attılar çok şükür. Türk milletini kendi askerleri görme alışkanlığını terk etmekte zorlanıyorlar ve hala bağırtıyorlar gençleri “Her Türk asker doğar” diye…
“Her Türk vatan savunması için SAVAŞÇIDIR. Ama her Türk Asker doğmaz. Türk’ün böyle bir geleneği yoktur. Buna gerek de yoktur.”
Bazı Türkler sanatçı doğar.
Bazı Türkler zenaatkar…
Bazı Tükler doktor, mühendis, tekniker, teknisyen…
Bilgisayarcı, yazar…
Her meslekten yiğit vardır Türk milleri içinde.
Koca bir milleti yalnızca “Askerlik” gibi standart ve basit bir meslekle sınırlamak Türk milletine ihanettir.
Biz savaşçı bir milletiz ama çok şükür kimsenin askeri değiliz.
Askerlik mesleğini seçenlere asker denir ya da zorunlu vatan hizmetinde silah altına alınanlara…
Mesela ben asker doğmadım. Allah bana yazma yetisi verdi diye, asker doğmadım, asker olmadım (zorunlu askerlik dışında) diye üzüleyim mi?
Ama savaşçılığıma söz ettirmem.
Çok şükür…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!