Berat ASA
Yıldızlar sanki her biri bir meleğin ağırlığında yere yaklaşmış, dillerindeki Fetih Suresini Alparslan’ın kulağını fısıldama istediğindeydiler.
Beylerbeyinin gözünün uyku tutmuyordu. Ne zaman kendinden geçecek olsa bir titreme ile kendine geliyordu.
Bey, ürktü.
Habersizdi Kaşgarlının yazdıklarından, Tanrı’nın güneşi kendi tuğundan doğurduğundan.
Yüreğinden alazlanan sesler benliğini alıyor, dilinde şekle şemale bürünüyordu;
“ Kızılelma’ya hey Kızılelma’ya”…
Gün doğacak, Kılınçlar kınından sıyrılacaktı.
Ellerini kaldırmak istedi bey, Ulu Tanrı’sına yakarmak;
“ Bana zafer nasip et” diyebildi.
“Bana zafer nasip et”…
***
Bey, tedirgindi.
Atların oynaşması bu gece ona huzur vermiyordu.
Gözlerini kapadı bir daha. Huzura ermek istiyordu.
Bir ağaç gördü rüyasında. Nurani bir cisim ağaca yaslanmış duruyordu öylece. Sessiz sedasız bir şekilde kalktı yerinden. Ayağının altında ki çimenleri bile incitmeden nazende hali ile yürüdü. Bir ara döndü Bey’e; “gel” dedi.
Bey tedirgindi.
Gitmekle kalmak arasında düşlerken, yürümeye başladı. Sanki bir şeyler onu itelemişti. Az gittiler, uz gittiler. Dere tepe düz gittiler. Kurumuş otlar kız geçtikçe canlandı. Sessiz dereler onu görünce en canlı halde bir ozan gibi deyişe durdular. Coştular, coştular.
Bey şaşkındı.
Nurani kızı yakalamak istedi.
Peşinden koştu. Dur durak bilmedi. Yaklaştıkça uzaklaştı, uzaklaştıkça yakınlaştı.
Güleç yüzü ile döndü Al Yanaklı kız;
“Alık mısın sen be adam?
Umay’ın kızını mı yakalamak istersin?”
Bey sustu.
Yağız yer ayağından kaydı sandı, mavi üzerine çöktü sandı.
Bey sustu…
Onun bu halini gören kız bir çamçak uzattı; “Al, iç alık adam. Al, iç! İçte kendine gel. Oğuz erlerini düşüne giren zaferi bu ab-ı kevserden tat! Ve töreni yere düşürmeden senin olanı al!” dedi.
Bey’in elini tuttu ve kayanın önüne götürdü onu. Oynaşan atlıları gördü kayada Bey. Bir oyana bir bu yana oynaşan atlılar…
Ve Bey Tuğunu gördü orada. Kurt başlı Tuğunu…
Yeniden yağız yer sallandı, mavi gök üstüne çöktü Bey’in…
***
“Senin olanı al”
Onun olanı düşündü Bey. Karşısında hazırlanan Bizans ordusuna baktı. Bizans topraklarındaydı. Burası onun değildi, yad eldi.
Gözlerini kapadı Bey, kız geldi. Sanki onu duymuş gibi; “Burası yad el değildi” dedi, “burası senin atanın toprakları”…
***
Alparslan’ın kapısına dayandığı bu topraklar onun atasının yadigârı idi. Daha önce ne zaman geldiler, ne kadar kaldılar?
Şimdilik bunlara net cevap veremesek te rahmetli Servet Ağabey’in emekleri ile bulunan Anadolu Türk kaya resim alanları bizlere bu toprakların 1071’den önce fethedildiğini ancak 1071 tarihinin Anadolu’da bulunan Türk kültürünün yeniden hakimane seviyeye ulaştığını göstermektedir.
Alparslan’la gelen Alp’lerin, onlardan önce sırtlarında hırka ile yola düşen erenlerin ruhları şâd olsun.
Ulu Tanrı, Anadolu’da ki Türk kültür ateşini alazlandırsın.