AKP “çözüm süreci”ni bir barış süreci olarak değil “asrın çılgın projesi” olarak adeta bir “ölüm-kalım süreci” olarak tanımladı. PKK bir yandan bu süreci, diğer yandan AKP’nin bu sürece yüklediği anlamı dikkate alarak var gücüyle iktidara dayatmada bulunmuştur. Devleti “karakol inşa edemezsin, yol ve baraj yapamazsın” diye tehdit etmiştir. Dahası PKK bölgede yol kesti, yargılama yaptı ve vergi topladı. Bölgede ikili bir yapı meydana geldi. Orta yerde Başbakan Davutoğlu’nun da yakındığı “kamu düzeni” diye bir şey kalmadı.
Sürecin henüz başında PKK, elindeki silahı TC’ye çevrilmiş olarak tutarak çekilmeyi durduğunu açıkladı. AKP ise ‘Akil İnsanlar’ı adeta hayali sürece Türk halkını razı etmek üzere piyasaya sürdü. TSK, süreç bağlamında çatışma bölgelerinden çekildi. PKK ise hem mevcut kırsal alandaki mevzilerini güçlendirdi hem de kentlerdeki örgütlenmelerini serbestçe gerçekleştirdi.
AKP’nin reel/rasyonel olmayan Suriye politikası, Esat’ın Türkiye sınırındaki bölgeleri PYD’ye bırakmasına neden oldu. PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD de bölgede Öcalan’ın talimatlarıyla kantonlar oluşturdu.
IŞİD, Kobani Kantonunu kuşatınca PKK ve işbirlikçileri AKP Hükümetine bir yandan “Kobani’de savaşan PYD’lilere yardım et” baskısı yapıyor, diğer yandan karakollara saldırı düzenleyerek, AKP’nin yardımını psikolojik olarak imkânsız hale getirdi.
Bu defa PKK, Türkiye’nin sokaklarını “Türkiye IŞİD’e yardım ediyor” gerekçesiyle ve Öcalan’ın ve HDP’nin açık talimatıyla savaş alanına çevirdi.
PKK’nın sokağa çıkan milisleri korucu öldürdü ve ağaca astı. 16 yaşında çocukların kafalarını ezdi, arkadaşlarıyla beraber cesetleri param parça edildi. Sakallı ve Kürtçe bilmediği için insanlar araçlardan indirilip kurşuna dizildi. Hükümet sokağa çıkma yasağı ilan etmek zorunda kaldı. PKK ise kentlerdeki örgütlü milis gücü sayesinde bu yasağı işlemez hale getirdi.
Yüksekova’da üç sivil/silahsız asker, arkadan kalleşçe yaklaşan PKK’lılar tarafından şehit edildi.
PKK bu adi, aşağılık, kalleş saldırıyı üstlenemedi. Genel Kurmay Başkanlığı, ‘Yüksekoava’da şehit edilen üç mensubumuzun sözde PKK’nın Yüksekova Öz Savunma Birimi sorumlusu Fazıl çağrı adlı PKK’lıya bağlı teröristler tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmiştir" açıklamasını yaptı.
Bir gün sonra da eşiyle semt pazarında alış-veriş yapan astsubay, yüzü maskeli iki PKK’lı teröristin saldırısıyla şehit oldu. Silopi’de de devriye görevi yapan polis ekibine yönelik olarak PKK’lı milisler saldırı gerçekleştirdi.
Bu arada YDG-H’liler Kandil’in talimatıyla Cizre’de iki mahalleyi kapattı ve özerklik ilan ettiğini duyurdu. Bölgede PKK, YDG-H’ye “sizi zora sokan memurları bize bildirin” diyor. YDG-H’ye özerklik ilan etme talimatı da Kandil’den geldiği biliniyor. Bu bağlamda Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor Kulübü ismini oybirliğiyle Amedspor olarak değiştirdi.
Bu arada HDP, Kobani dolaysıyla “1 Kasım’da bir kez daha sokağa çıkarak küresel eyleme güç verme” çağrısı yapmıştır.
AKP hükümeti ise bütün olan bitene karşın Kobani’ye Peşmerge’nin Türkiye üzerinden geçişine izin vermiştir. PKK, Peşmergelerin Türkiye’den geçişini tam bir şova dönüştürmüştür.
PKK, gerek ABD ve gerekse diğer batılı ülkelerle kurduğu sıcak ilişkiler sayesinde “terörist örgüt” statüsünden kurtulmak yolunda ciddi mesafeler almıştır. PKK bu manada ciddi müttefikler elde ederken Türkiye giderek yalnızlaşmaktadır. PKK, Türkiye’deki sokakları mobilize ettiği militanları sayesinde terörize ederken, Türkiye’yi de ‘IŞİD’e destek olan ülke’ olarak propaganda etmekte büyük başarı sağlamıştır.
AKP’nin çözüm sürecine ‘kader’ misyonu yüklemesi ve Esat’a duyduğu öfke ve nefret Türkiye’yi bölgede kaderiyle baş başa bırakmıştır. AKP bir yandan kendi uygulamalarıyla bozulmasına neden olduğu kamu düzenini sağlamaya çalışıyor. Davutoğlu, çözüm çıkmazıyla Esat açmazı arasında bocalıyor!