Bugünlere Nasıl Geldik?

 

Konumuz Kuzey Irak’taki referandum. 1991 yılına kadar Irak bir bütündü. Irak’ın kuzeyinde federal bir güç mevcut değildi. Nasıl oldu da Kürt Peşmergeler Kuzey Irak’ta bir askeri ve siyasi güç haline geldiler? Nasıl oldu da koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne meydan okuyabiliyorlar? Bunlar elbette bir günde olmadı. Belli bir süreç içinde oluştu. Önce bu süreci anlatacak, ardından eleştirisini yapacak, en son yapılması gerekenler hakkındaki görüşlerimi açıklayacağım.

Önce, Kürt peşmergelerin Kuzey Irak’ta askeri ve siyasi güç haline gelme sürecini açıklayalım:

1991 yılındaki 1. Körfez Savaşı’nda Irak’ın o zamanki diktatörü Saddam Hüseyin ağır bir yenilgi almıştı. Kuzey Irak’taki Kürt Peşmergeler bu yenilgiyi fırsat sayarak ayaklandılar. Saddam Hüseyin, kısa zamanda ordusunu toparlayarak bu ayaklanmayı bastırdı. Saddam Hüseyin’in ordusundan kaçan yüzbinlerce Kürt Türkiye’ye sığındı.

O zaman görevde olan ANAP Hükümeti, böyle bir göç dalgasına hazırlıksızdı. Bu göç dalgasının tahrip edici etkilerini giderebilmek, evini terk eden Kürtlerin evlerine dönmelerini sağlamak amacıyla ABD’ye başvurdu. ABD’nin öncülüğünde, BM Güvenlik Konseyi kararıyla Kuzey Irak’ta Uçuşa Yasak Bölge oluşturuldu. Buna göre Irak Ordusu, 36. Paralelin kuzeyine geçemeyecekti. Bu karar, sadece Irak hava kuvvetlerinin değil, Irak kara kuvvetlerinin de 36. Paralelin kuzeyine geçmesini yasaklıyordu.

Uçuşa Yasak Bölge uygulamasının denetlenmesi için ABD, İngiltere ve Fransa savaş uçaklarından oluşan Çekiç Güç adlı bir silahlı hava gücü oluşturuldu. Bu silahlı hava gücü İncirlik Üssü’nde konuşlu olacak ve Irak Ordusu’nun 36. Paralelin kuzeyine geçip geçmediğini denetlemek için Kuzey Irak hava sahasında uçuş yapacaktı.

Kuzey Irak’ta oluşturulan Uçuşa Yasak Bölge uygulaması 1991 yılından ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılına kadar devam etti. Bu uygulama, Kuzey Irak’ta çok büyük bir otorite boşluğu oluşmasına neden oldu. Irak Ordusu, 36. Paralelin kuzeyine geçemediği için devlet otoritesi yok olmuştu. Meydana gelen bu otorite boşluğundan Kürt peşmergeler ve PKK sonuna kadar faydalandı. Mesut Barzani, ABD’nin desteğiyle Kuzey Irak’ta parlamentoyu kurdu. Üniversitelerden hastanelere kadar birçok devlet kurumunun temelleri atıldı. Maalesef, Türkiye Hükümetleri de zaman zaman bu gelişmelere yardımcı oldular, katkıda bulundular. PKK ise oluşan otorite boşluğu sayesinde Kuzey Irak’a tamamen yerleşti, sınıra yakın kamplarının yanı sıra Kandil Dağı Bölgesi’nde ana karargahını kurdu.

2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinde Kürt peşmergeler açıkça ABD’nin yanında yer alarak Irak Ordusu’na karşı savaştılar. Kerkük, ABD askerlerinin denetimine geçtiğinde Kürt peşmergeler öncelikle nüfus ve tapu dairelerini yağmalayarak tüm nüfus ve tapu kayıtlarını yok ettiler. O dönemde işbaşında olan Türkiye Hükümeti buna ses çıkarmadı.

2003 yılından günümüze kadar olan dönemde Mesut BARZANİ, Kuzey Irak’ta adım adım Kürt Devleti’ni inşa etti. Önce, 2005 yılında yeni Irak Anayasası hazırlandı. Anayasada Irak Devleti’nin federal bir devlet olduğu, Kürtçe’nin Arapça ile birlikte resmi dil olduğu ve federal bölgelerden birisinin Kürdistan olduğu yazılıydı. Böylelikle Kürt peşmergeler, Kuzey Irak’ta federal bir Kürt Devleti’nin varlığını anayasa ile güvence altına almış oluyorlardı.

Mesut Barzani liderliğindeki Kürt peşmergeler, ABD’nin de desteğiyle çoğunluğu Türkmen olan Kerkük’te  yönetimi ellerine geçirdiler. Gerek nüfus ve tapu dairelerinin yağmalanması, gerekse Türkmenlere karşı yürütülen sistemli baskı ve yıldırmalar sonucunda Kerkük’te nüfus Kürtlerin lehine değiştirildi.

2003 yılından sonraki dönemde Mesut Barzani yönetimi Kuzey Irak’ta inşa ettiği Kürt Devleti’ni ekonomik olarak da güçlendirdi. Bunu yaparken en büyük iki destekçisi ABD ve Türkiye Hükümetleri idi. Barzani, Irak Anayasası’na aykırı olarak Kuzey Irak’ta petrol araştırmaları ve üretimi konularında yabancı petrol şirketleriyle anlaşmalar yaptı. Çıkardığı petrolü Türkiye Hükümeti’nin yardımıyla dünya piyasalarına satmayı başardı ve bundan büyük paralar kazandı. Türkiye Hükümeti’nin yanı sıra çok sayıda Türk işadamı da Kuzey Irak’ta yatırım yaptı ve bazıları halen yapmaya devam ediyor.

ABD, kendi yarattığı IŞİD’i güya yok etmek için Irak’ta Kürt peşmergeler, Suriye’de ise PKK uzantısı PYD ile işbirliği yapıyor. ABD, işbirliği bahanesiyle hem Kürt peşmergeleri, hem de PYD’yi askeri bakımdan iyice güçlendirdi. Bu sebeple Kuzey Irak’ta Peşmerge Yönetimi, Suriye’de PYD, kendilerinde Türkiye’ye kafa tutacak, hatta tehdit edecek gücü bulabiliyorlar.

Şimdi de yukarıda açıklamaya çalıştığımız sürecin Türkiye açısından eleştirisini yapalım:

Türkiye 1991 yılında Kuzey Irak’tan ülkemize doğru meydana gelen Kürt göçü sorununu kendi imkanlarıyla çözmeliydi. O zaman görevde olan ANAP Hükümeti’nin bu sorunun çözümü için ABD’ye başvurması çok büyük bir strateji hatası olmuştur. ABD, bunu fırsat bilerek Çekiç Güç’ü başımıza bela etmiştir.

Milli Güvenlik Kurulu, 2001 yılında   Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti ilanını   önlemek için bir dış müdahale öncesinde Kuzey Irak’a kolordu düzeyinde bir askeri kuvvetle müdahale kararı almıştı. Bu karar, 2002 yılında yapılan erken seçimler nedeniyle uygulanamamış, uygulama seçimler sonucunda kurulacak yeni hükümete bırakılmıştı. 2002 seçimleri sonucunda kurulan AKP Hükümeti, bu kararı uygulamadı. Uygulamış olsaydı, bugün Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti tehlikesi hiçbir şekilde söz konusu olamazdı. AKP Hükümeti, haydi Kuzey Irak’a müdahale etmedi diyelim. Hiç olmazsa 2003 yılında Kürt peşmergelerin Kerkük’te nüfus ve tapu dairelerini yağmalamalarına gereken tepkiyi göstermiş olsaydı, bugün böyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalmazdık.

2003 yılından sonra Kuzey Irak’ta kurulmaya çalışılan Kürt Devleti’ne Türkiye Hükümetlerinin yardımcı olması, Barzani’nin Irak Anayasası’na aykırı olarak çıkardığı petrolün Türkiye Hükümetlerinin yardımıyla dünya piyasalarına satılması ve Türk işadamlarının Kuzey Irak’ta yatırım yapmaları vs. de çok büyük stratejik hatalar olmuştur. Türkiye Hükümetlerinin yaptığı bu stratejik hatalar olmasaydı, Barzani diye bir çapulcu kendisinde bağımsızlık referandumu yapacak gücü bulamazdı.

En son olarak “Halihazırda neler yapabiliriz?” konusundaki görüşlerimi açıklamak istiyorum:

Türkiye güçlü bir devlettir. Kuzey Irak’taki Barzani çapulcusuna karşı yapabileceği çok şeyler vardır. Askeri güç kullanmak, en son düşünülmesi gereken bir çaredir. Bundan önce Türkiye’nin elinde kullanabileceği çok sayıda diplomatik ve ekonomik imkan vardır. Bunlardan sadece birkaçını zikretmekle yetineceğim.

  • Birincisi, Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumundan rahatsız olan Irak, İran ve Suriye Hükümetleri ile tam işbirliği yapılarak Barzani’yi yaptığına bin pişman edecek siyasi ve diplomatik tedbirler alınarak uygulamaya konulmalı, uygulama hiç geri adım atmadan Barzani bağımsızlık sevdasından kesin olarak vazgeçtiğini açıklayana kadar titizlikle sürdürülmelidir.
  •  İkincisi, Habur sınır kapısı iki taraflı olarak süresiz kapatılmalı, Türkiye hava sahası Kuzey Irak’tan gelecek uçaklara kapatılmalı ve Türkiye’den Kuzey Irak’a yapılan uçak seferleri kesin olarak iptal edilmelidir. Üçüncüsü, Türkiye’nin Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile yaptığı tüm anlaşmaların iptal edilmelidir.

Yukarıda açıkladığımız tedbirler çok ciddi olarak uygulanırsa iddia ediyorum ki, Barzani, yaptığına bin pişman olacak, devlet büyüklerimizin önünde diz çökecektir. Bu ve buna benzer tedbirlerin uygulanmasını devlet büyüklerimizden bekliyoruz.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!