Habertürk yazarı tarihçi Murat Bardakçı, adını ilk kez duyduğunu belirttiği Eylem Tok hakkında medyada kullanılan “yazar” ünvanı nedeniyle tepkisini ve eleştirilerini bir yazıyla dile getirdi.
“BU KADINA “YAZAR” DEMEK GERÇEK YAZARLARA HAKARETTİR!
Son senelerde bir “ünlü” pâyesidir aldı başını gidiyor. Basında ve sosyal medyada, özellikle de magazin haberlerinde ismi geçen kim varsa artık hemen hepsi “ünlü”!
“Ünlü sanatçı sevgilisinden ayrıldı”, “Ünlü oyuncu Nişantaşı’nda görüntülendi”, “Ünlü filânca sümkürürken fotoğrafçılara yakalandı”, “Ünlü işadamı filânca ile bilmem ne ediyor” gibisinden kıytırık haberler…
Magazin basını Türkiye’de zaten zayıftı, içerikten ve okuyucuyu bilgilendirmekten nasibini alamamıştı, ağırlık fotoğrafa verilir ve resmin altına incir çekirdeğini doldurmayan birşeyler yazılır, sonra da bu yapılana “magazin” denirdi. Ama “ünlü” şablonu işi artık daha da ayağa düşürdü ve etraf “ünlü” olduğu iddia edilen dünya kadar “ünsüz” ile doldu.
Bu ünlülerin sadece birkaçı hakikaten ünlüdür, sinema yahut dizi oyuncusu, tanınan ve bilinen müzisyen veya solist vesairedir ama geri kalanları ünlü falan değildir, şişirmedir, şöhretleri de kendilerinden ve magazincilerden menkuldür.
Ünlülerden bahseden haberlere rastgeldiğimde arada bir merak edeceğim tutuyor, “Kim bu hatun?” yahut “Bu herif neyin nesi, ne yapmış da ünlü olmuş?” diye ismini internette arıyorum ve karşıma neler çıkıyor, neler! Şaibeli işler çevirdiği kirli sakallı çehresinden hemen belli olan herif “ünlü işadamı”, filânca dizide şöyle birkaç saniye görünmüş ama figüranlığı bile becerememiş her tarafı estetikli bir hatun “ünlü sanatçı” olmuş; şöhretini sosyal medyayı teşhir selfieleri ile doldurmakla meşgul bir başka hatun da “ünlü sosyete güzeli”!
Böylelerinin arasında kimselerin okumadığı ve duymadığı kitapların amatör muharrirleri de var, böyle heveslilere de şimdi “ünlü yazar” deniyor…
İşte bu “kâzip” yani “yalan” şöhretlerden son örneği de ehliyeti olmadan kullandığı otomobil ile bir masumun canını alıp birkaç kişiyi de yaralayan oğlu ile Mısır üzerinden Amerika’ya uçup giden Eylem Tok!
ÜÇKÂĞIDIN BİNBİR YOLU…
Senelerden bu yana yayın dünyasının içerisinde bulunmama rağmen, malûm kazanın utanmaz kahramanlarından olan bu hatunun ne ismini işitmiştim, ne de kitaplarından haberdardım ve kimin nesi olduğunu internetten öğreneyim dedim. Hakkında “Eylem Tok, Türkiye’nin tanınmış yazar, şair, senarist ve yönetmenlerinden biridir. Çocuk yaşlarda şiir yazmaya başlayan Tok, daha sonra öykü, deneme ve roman türlerinde eserler verdi. Kendine özgü bir tarzı olan Tok, yazdığı romanlarla okuyucuların beğenisini kazandı” diye yazılmıştı ve sadece yazar değil, aynı zamanda meşhur bir sinemacı idi.
“Araştırma” dendiğinde artık kopyalayıp yapıştırmaktan başka birşey bilmez hâle gelmiş olan güzide basınımız ile birbirinden seçkin internet sitelerimiz de Eylem Tok hakkında bunları tekralıyor, hakkında daha başka birşeyler öğrenmeyi akıl edemiyordu!
Hatun hakkında etrafta bu kadar güzelleme ile karşılaşınca tam “Meğerse ne cahilmişim, çağdaş kültürden ne kadar uzak kalmışım!” diye esef ediyordum ki, Demet Cengiz’in hatun hakkında yazdıklarını okuyup söylediklerini dinledim; mâlûm kadının gönül işini yazarlığa tahvil ettiğini, kitaplarını başkalarına yazdırıp reklâmını yaptırdığını Demet Cengiz’den öğrendim.
Türkiye’de şu anda yazarlık iddiasında aynı yolun yolcusu olan daha çok kişi var… Gelir sahibi olup rahata ermek bunlara yetmiyor, ille de şöhret olmak istiyorlar. Bazısı kendi başına karaladığı, bazısı da başkalarına çiziktirdiği varakpârelerini sırtlanıp böylelerine çalışan sözümona yayınevlerine götürüyor, bütün masrafı karşılıyor, yani “kitap” olduğunu iddia ettikleri garabeti parayı bastırıp az sayıda da olsa yayınlatıyor, sonra PR’cılar devreye sokulup sadece birkaç yüz adet neşredilmiş olan ve eşe-dosta i hava atmak için mzalanıp dağıtılan garabet listebaşı olmuş gibi gösteriliyor ve derken huzurlarınızda “ünlü” bir yazar!
Bu yolla şöhret olmaya çalışan birkaç kompleks âbidesi ile geçmiş senelerde tanışmak bahtsızlığını yaşamış ama çoğunun ortak bir özelliği olduğunu farkedip hayrete düşmüştüm:
Büyük yazar muazzam eserini 500 adet mi çıkartıyor? İlk elliden sonraki her elli adedin kapağına sanki yeni baskı imişler gibi farklı baskı numaraları koyduruyor, yani 500 adet kitap bir anda dokuz-on baskı yapmış görünüyordu.
Düşünün, kitap sadece birkaç yüz adet yayınlanıyor ama yazar özentisi eşe-dosta kitabının altıncı, sekizinci yahut onuncu baskısını uzatıyor ve karşısındaki alık da bu sahtekârlığı büyük bir edebî hadise zannediyor!
“Yazar” kisvesine bürünen Eylem Tok da aynı yolun yolcusudur, hattâ sadece yazarlığı değil, sosyal medyaya daha önce servis edilen fotoğrafları bile sahtedir, yani Photoshop ile hoş ama bambaşka bir hatun gibi gösterilmiştir ve bütün bunların üzerine oğlunun ettiği halt sebebiyle şimdi daha da berbat vaziyete düşmüştür.
Dolayısı ile bu kadından bahsederken “ünlü yazar” hattâ sadece “yazar” demeyi bile bir tarafa bırakın beyler! Böylelerine “yazar” demek, hayatını kalemi ile kazanan gerçek yazarlara ağır hakarettir!