MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Bahçeli, “Zulüm yapanla zulme sessiz kalan zalimdir. CHP Genel Başkanı bize kalırsa önce kendine bakmalı, terör örgütüyle ittifak kuran bir partinin mafyadan dertlenmesi yüzsüzlüktür. Biz mafyayı tanımayız, anlamayız. Çeteler, CHP’nin yoldaşıdır” dedi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, MHP grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli, “Cumhur İttifakı’nın üçüncü ortağının mafya olduğunu söyleyen CHP’nin ortağı önce kendisine bakmalıdır. Terör örgütlüye ittifak kuranların mafyadan dertlenmesi yüzsüzlüktür. Biz mafyayı takmayız, tanımayız. Cumhur İttifakı cumhurla birliktedir. Çeteler CHP’nin yoldaşı, uyuşturucu baronları CHP’nin yandaşı, DHKP-C, FETÖ CHP’nin ortağıdır. Türkiye’ye silah doğrultan caniler bunun bedelini ödeyecektir. Nerede terörist varsa orası meşru hedefimizdir” dedi. Kudüs’te yaşanan çatışmalara tepki gösteren Bahçeli, 6 maddelik teklifini duyurdu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamaları şu şekilde;
”Ülke ve dünya meselelerini ele alacağım bugünkü grup toplantımızın başında hepinizi saygılarımla selamlıyor, başarılı ve sağlıklı bir hafta geçirmenizi diliyorum. Aziz vatandaşlarımızla birlikte gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık mücadelesi veren kardeşlerimize en iyi dileklerimi sunuyorum.
17 gün boyunca devam eden tam kapanma tedbirlerinin dün itibariyle sona ermesiyle kontrollü normalleşme safhasına geçilmiş, bu kapsamda Meclisi’miz çalışmalarına tekraren başlamıştır. KOVİD-19 salgını, modern dünyanın üstesinden gelmek zorunda olduğu öncelikli sorun alanıdır. Beşeriyetin selameti, küresel istikrar ve dengenin geleceği bu alandaki mukavemet ve mücadeleye doğrudan doğruya bağlıdır.
Salgın hastalık bütün ezberleri bozmakla kalmamış, henüz tam kavranamayan, hatta kavramsal çatısı kurulamayan yeni bir dünyanın kapılarını da aralamıştır.
İnsan insan ilişkileri, insan toplum ilişkileri; bununla mündemiç ekonomik, siyasal ve ticari ilişki ağları sonuçları önümüzdeki yıllarda daha net görülecek sancılı ve sisli bir kulvara girmiştir.
ZİLLETİN YENİ ORTAĞI KOVİD-19 OLMUŞTUR
Bizim üzerinde kafa yormamız gereken asıl konu salgın sonrası vasat bulacak dünya tablosunda Türkiye’nin yeri, konumu ve üstleneceği rolüdür. İnsanlık tarihinin akış istikametini etkileyen birbiriyle bağlantılı üç müessir unsurdan birisi mikropsa, diğerleri tüfek ve çeliktir.
Günümüz şartlarında bunlara bilgi ve teknoloji tabanlı dijital devrim süreci de eklenmiştir. Bu nedenle gelişmeleri lehimize çevirmek için mutlaka dikkatli ve hazırlıklı olmalıyız.
Medeniyetler ve milletler mücadelesinde muvaffak olabilmek, milli varlığımızı risk ve tehditlere karşı muhafaza edebilmek önemle altını çiziyorum ki, birlik ve dayanışma hasletlerimizin yanı sıra fazilet ve fedakârlık kültürümüzün gücüyle orantılıdır. Bizim inancımızda karamsarlık yasaklı alandır. İyimser olmak, hayata ve hadiselere denetimsiz bakmak veya şuursuz yaklaşmak değildir. Peşin hükümlerle, önyargıların hâkimiyetiyle, siyasi hesap hatalarıyla devamlı surette felaket tellallığı yapmak; öldük, bittik, mahvolduk yaygarası koparmak ne insan sevgisiyle ne de sorumluluk hissiyatıyla bağdaşacaktır.
Türkiye salgının ateşini söndürmek maksadıyla muazzam bir direnç gösterirken, arkadan dolaşıp yapılan onca muhterem hizmeti karalamaya, insanüstü çalışmaları kötülemeye niyetlenmek namuslu siyaset hali, utanma duygusu olan siyasetçi vasfı olamayacaktır. Maalesef CHP’nin, İP’in ve diğerlerinin sakat, şaibeli ve sarsak muhalefet argümanları arasında KOVİD-19 da yerini almıştır.
Zillet ittifakı, yeni ortak gördüğü bulaşıcı hastalıktan nemalanma sırasına girecek kadar basiretini kaybetmiştir. İnsan ve toplum sağlığını vahim derecede tehlikeye atan KOVİD-19’dan medet umanların, rant çetelesi tutanların, musibetten çıkar devşirmeye kalkışanların siyasetleri hastadır, zihniyetleri ağır hasarlıdır.
Özellikle Türkiye’nin KOVİD-19 salgınını başarıyla yönettiğini ifade etmek vicdan sahibi herkesin görevi olmalıdır. Hakkı haklısına teslim adalettir. Adaleti dilinden düşürmeyen CHP ve yandaşlarının nasıl bir adaletsizliğin, nasıl bir ahlaki zafiyetin içine yuvarlandığı bize göre bariz şekilde ortadadır. Hakikatleri gizleme telaşının sonu karanlık bir uçurumdur. CHP bu uçurumun dibindedir. Toplumun her kesiminin doğal olarak beklentisi vardır ve bu beklenti makuldür. Salgından dolayı mağdur olan insanlarımızın sesini duymak esas olmalıdır. Gerçi mağdur olan işin özünde tüm insanlıktır.
Türkiye’yi yöneten irade devletin bütün imkânlarını seferber ederek esnaflarımızın, dar ve sabit gelirli insanlarımızın, yoksul ve muhtaç kardeşlerimizin, emekli, dul ve yetimlerimizin, toprağına ümitlerini eken çiftçilerimizin taleplerini peyderpey karşılamaktadır. Sırtında yumurta küfesi olmayan CHP Genel Başkanı’nın tüm iddiaları boştur, dayanıksızdır. Nasıl olsa boşa sallayıp dolu tutmanın peşine düşmek kolaydır. KOVİD-19 hepimizin, herkesin ana meselesidir.
Bu yükün kaldırılması için samimi ve sağduyulu duruş sergilemek varken; yapıcı, olumlu ve olgun muhalefet etmek duruyorken yalanı siyaset rotası haline getirmek su katılmamış bozgunculuktur. Nitekim CHP yönetimi bozguncudur, milletimiz 2023 Haziran ayında bozguncuları sandıkta bozuk para gibi harcayacaktır. Türkiye normalleştikçe zillet anormalleşecek ve kaybedecektir. Eninde sonunda KOVİD-19 kuşatmasından Allah’ın izniyle kurtulacağız. Bu musibeti her cephede yeneceğiz. Sağlık Bakanımıza ve bakanlık personeline güveniyoruz. Kahramanca çalışan doktorlarımıza inanıyoruz. Hemşirelerimizin, hasta bakıcılarımızın emeklerinden dolayı müteşekkiriz. Tedbirleri gevşetmeden, rehavete kapılmadan, birbirimize destek verip tutunarak aklın, tıbbın ve duanın ikramıyla KOVİD-19’u inşallah hayatımızdan çıkaracağız. Bu irade bizde vardır. Bu cesaret bizde vardır. Sabır ve metanet milli yüreklerin kale burcudur.
“DEVLETİN UYGULAYACAĞI HER TEDBİRİ DESTEKLİYORUZ”
CHP’nin aciz ve acınası siyaseti, aşıyla ilgili kirlenmiş söylemleri millet nezdinde değersizdir, defolu siyasetlerinin yeni bir örneğidir. Bilinsin ki, CHP’nin başını çektiği fitne katarı eninde sonunda devrilecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak devletin ve hükümetin alacağı her kararı, uygulayacağı her tedbiri destekliyoruz.
KOVİD-19’dan dolayı hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, şu anda hastane köşelerinde tedavi gören vatandaşlarımıza acil şifalar temenni ediyorum. Rabbim’den dileğim, milletimizi ve tüm insanlığı savaştığımız illetten bir an önce kurtarmasıdır.
19 MAYIS TÜRK’ÜN KUDRETLİ YÜZÜDÜR
Yarın 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı KOVİD-19 şartlarının kısıdı altında kutlayacağız. Aziz Atatürk’ün doğumunun 140’ıncı, Türk milletinin tarihinde dönüm noktası olarak Samsun’da atılan ilk adımın 102’inci yıl dönümü olan 19 Mayıs, aynı zamanda tam bağımsızlığa giden sürecin ilk halkasıdır.
Bu tarih dönemin sömürgeci güçlerince dayatılan bir geleceği reddederek “milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararının kurtaracağına” inanan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetle sonuçlanacak kutlu mücadelesine başladığı gündür. Bu yolculuk, sönmek üzere olan umutları canlandırmış ve milletimizin bir ülkü etrafında toplanmasına varan sürece hız ve anlam katmıştır.
19 Mayıs ruhu, milli onurun dirilişi, teslimiyetçi, tavizkâr yönetimlere karşı milli devletin doğuşu; çağın stratejik dengelerini ve zayıflıklarını gözeten akıl, sağduyu ve vizyonun adıdır.
Tarihte her şey ilk adımla başlamıştır. Adımlar birleşip yürüyüş olmuştur. Yürüyüşler gönüllerde yükselip mücadeleyle buluşmuştur. Mücadeleler genişleyip tarihin sayfalarını mühürlemiştir. Ve bir an gelmiş, o tarih Türk diye okunmuştur.
“BİZ MAFYAYI TANIMAYIZ, MAFYAYI TAKMAYIZ”
Cumhur İttifakı’nın üçüncü ortağının mafya olduğunu söyleyen CHP Genel Başkanı, bize kalırsa önce kendine bakmalı, irtibatlarını gözden geçirmelidir. Terör örgütüyle ittifak kuran bir partinin mafyadan dertlenmesi yüzsüzlüktür. Biz mafyayı tanımayız, mafyayı takmayız, mafyadan da anlamayız. Cumhur İttifakı, cumhurla birliktedir. Cumhur İttifakı, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesiyle bezenmiştir. Çeteler CHP’nin yoldaşı, uyuşturucu baronları CHP’nin yandaşı, DHKP-C, PKK, FETÖ CHP’nin fiili ortağıdır.
Türkiye terörle mücadelede mesafe kaydettikçe CHP çılgına dönmektedir. İP’in ağzını bıçak açmazken, HDP şok üstüne şok yaşamaktadır.
Yurt içinde ve yurt dışında Türkiye’ye silah doğrultan caniler bu cüretlerinin bedelini sonuna kadar ödeyeceklerdir. Nerede terörist varsa orası meşru hedefimizdir. Nerede hainler yuvalanmışsa orayı imha etmek kahramanlarımızın görevidir. Irak’ın kuzeyinde icra edilen Pençe Şimşek ve Pençe Yıldırım operasyonları zorlu arazi şartlarına rağmen başarıyla sürdürülmektedir. Sığınaklar, barınaklar yok edilirken, sayıları 115’e ulaşan teröristler hamd olsun etkisiz hale getirilmiştir. Sevdamız millettir. Aklımız Türkiye’dir. Zilletin terör kadrosuna her yer ya dar ya da mezar edilecektir. Kahramanlığın mükafatı bağımsız ve onurlu bir gelecektir. Bu geleceği karartmaya CHP’nin ve yedeklerinin takati yetmeyecektir. Son günlerde terörle mücadele esnasında şehit düşen kahramanlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, tedavi altındaki gazilerimize de şifalar diliyorum. Hiçbir şer odağı boşuna uğraşmasın: Bayrak inmeyecek, ezan susmayacak, vatan bölünmeyecektir.
Şair ve düşünür Sayın Sezai Karakoç’un ifadesiyle söylersek, Kudüs “gökte yapılıp yere indirilen şehirdir.” Kudüs mukaddesatımızın kemer taşı, inanç haklarımızın ebedi yadigarıdır.
İsrail, Filistinli mazlumları on yıllardır her fırsatta katletmiştir. Müslümanların kutsal mekanlarını alçakça çiğnemiştir. Netenyahu, Lahey’de mahkeme önüne çıkarılması için yetecek insanlık suçlarını gözünü kırpmadan işlemiştir.
Hastalıklı politikalarıyla Türkiye’nin sırtını yere getirmek için kuyruğa girenleri yarın çok geç olmadan, azami feraset ve ahlaki duyarlılıkla hareket etmeye çağırıyorum. Büyük Türk milletinin, üzerine oynanan bütün oyunları, birlik ve dayanışma ruhu, geleceğine sahip çıkma iradesi bozup atacaktır. Buna dair inancımız tamdır.
CHP ve işbirlikçileri bu tehlikeli yolda ilerlemekte ısrar ederlerse, bu sapmanın çok ağır olacak vebalini tarih huzurunda taşımak ve bunun siyasi bedelini de göze almak durumunda kalacaklarını üstüne basa basa hatırlatmak istiyorum. Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi siyasal yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olarak ifade etmesi yalnızca akıl tutulması veya anlık bir gaflet haliyle tarif edilemez.
Bununla da yetinmeyen Kılıçdaroğlu’nun terörist Demirtaş’ın haksızlığa uğradığını ileri sürmesi bir dil sürçmesi olarak da değerlendirilemez. CHP Genel Başkanı HDP’nin adeta eşbaşkanlığına taliptir. Ahı gitmiş vahı kalmıştır. HDP’yle yatmış, PKK’yla uyanmıştır. Bu utanç, bu pespayelik, bu terör sevicilik Kılıçdaroğlu’nun alnına kazınmıştır. Bugünkü CHP yönetimi, HDP’nin arka bahçesi, Kandil’in ana kademesi, Türkiye düşmanlarının can suyudur. İP’in başkanının HDP ile Kürt kökenli kardeşlerimizi bir ve aynı görme densizliği ise kılavuzu CHP olanın ne hallere düşeceğinin ayan beyan göstergesidir.
Bu meczup değerlendirme HDP’yi Kürt siyasi hareketi olarak tanımlama fesadının başka bir anlatımıdır. İP, siyasetini mağara deliklerinde aramaya başlamıştır. Aynı şahsın HDP üzerinden Kürtlere hakaret edildiğini iddia etmesi ise hem ayıplı, hem sakıncalı, hem de bölücü bir dildir. Türk milleti bu zillet diline müstahak değildir. İP’e oy veren kardeşlerim bu zehirli dilden de ziyadesiyle muzdariptir. CHP ile İP, HDP’nin acil servisine, ilk yardım çadırına dönüşmüştür.
CHP’li Dursun Çiçek’in, “Millet İttifakı seçimi kazanırsa HDP’lilere bakanlık veririz” sözleri, bize göre malumun ilanı, karanlık maksadın kesin ilamıdır. Zillet ittifakının omurgası HDP’dir.
HDP’ye peşinen bakanlık müjdesi veren CHP, PKK’yı devlet yönetimine taşımayı düşünecek kadar bu ülkeye, bu millete yabancılaşmıştır. HDP, PKK’nın ileri karakolu olarak siyasi hayattan tasfiyesi acil ve elzem olan bölücülük odağıdır.
HDP’ye kıyak yapmak için ayağa düşmeyi göze alanları aziz milletimiz affetmeyecektir.
Terörle mücadelenin kararlılıkla icra edildiği bir dönemde, HDP’ye destek çıkılması PKK’nın kanlı emellerine onaydır, vatana ise kast etmektir. CHP’nin buna hakkı yoktur. İP’in böyle bir tercihi demokrasi adına bile olsa düşünülemeyecektir. Zulüm yapanla, zulme suskun kalan zalimdir.
İSRAİL’İN GAZZE SALDIRILARI
Şu ibret verici hazin gerçeğe bakınız ki, parklarda bahçelerde oynaması gereken çocuklar kan revan içinde gömülmektedir. Ana kucağındaki bebeklerin vücuduna mermiler isabet etmektedir. Gazze’de facia, Batı Şeria’da yıkım vardır. Miracımızın aziz emaneti Kudüs terör devleti İsrail tarafından tutsak alınmıştır. Hiçbir Müslüman vicdanın huzur duymadığı günlerden geçilmektedir. Yaklaşık 400 yıl hakimiyetimiz altında bulunan Kudüs yaşlı gözleriyle, yaslı gövdesiyle yardım beklemekte, barbarlığın son bulmasını dilemektedir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye-Filistin cephesindeki yenilgimizden sonra milli ve manevi hatıralarımızı geride bırakarak Kudüs’ten çekilmiştik. O gün bugündür Kudüs’ün başı eğik, bakışları solgundur. Tam 104 yıldır Kudüs bize hasret, biz Kudüs’e hasretiz. Bu kutlu şehir barışın, saygının, inancın ve medeniyetlerin beşiğidir. Kudüs demek tarih demektir. Ve insanlığın gözü önünde bu tarih yargılanırken, diğer yanda şiddetle yağmalanmaktadır.
Kudüs dinlerin, kültürlerin, farklı inançların buluşma potasıdır. Bu özelliğiyle Ortadoğu’nun, hatta dünyanın kalbidir.
“ARTIK YOL AYRIMINA GELİNMİŞTİR”
Kudüs’ün kaderi üç semavi dinin kaderiyle birdir, sembolik değeri paha biçilemez kırattadır.
Üzülerek söylemeliyim ki, meleklerin şehrinde şeytanlar cirit atmaktadır. İsrail’in zulmü hiçbir kitaba, hiçbir inanca, hiçbir insani mirasa sığmayacak boyutlardadır. Hz.Musa’nın Tur-u Sina’da aldığı On Emrin altıncısında “öldürmeyeceksin” hükmü vardır.
Ancak İsrail hükümeti öldürmekten, katletmekten, eziyet etmekten, yıkmaktan, yakmaktan başka bugüne kadar hiçbir şey yapmamıştır. Artık bir karar aşamasına, bir yol ayrımına gelinmiştir. İsrail terörü taşınması, kaldırılması, hazmedilmesi imkansız bir sınırdadır.
Eğer böyle giderse, vahşet durmazsa, inanç ve insan haklarına kategorik saldırılar ısrarla devam ederse ya küresel ya da bölgesel bir savaş son tercih olarak karşımıza çıkacaktır. Kudüs konusu, sadece Filistinlilerin sorunu olmayıp bütün Müslümanların, aynı şekilde adalet ve hakkaniyet kaygısı taşıyan herkesin sorunudur. İsrail yönetiminin yayılmacı politikaları, tek taraflı, keyfi, dayatmacı ve hukuka aykırı uygulamaları yalnızca bölgesel barış ve istikrarı değil, kural ve norm esaslı küresel sistemi de direkt tehdit etmektedir. Öngörülmesi çok zor olan vahim bir süreç önümüzdedir.
İsrail’in gayri meşru güç kullanımı insanlığı felakete sürüklemektedir. İslam ülkelerindeki çarpıklıklar, kökleşen ihtilaflar, ortak bir irade göstermedeki kayıtsızlıklar İsrail’in eline koz vermektedir. ABD’nin bir önceki başkanı Trump’ın, 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü resmen İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı yıllardan beri süregelen kutuplaşmaları ve karşılıklı mücadeleleri içinden çıkılamayacak hale getirmiştir.
Bugün Filistin’de dökülen her kanda Trump yönetiminin ve onun halefi olan ve İsrail’e silah satışına onay veren Biden’in ileri derecede payı olduğu kuşkusuzdur. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilanı uluslararası hukukun temel ilkelerini yok saymakla birlikte Birleşmiş Milletler Kararlarının açık ihlalidir.
ABD’nin sorumsuz ve soysuz politikası Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarıyla tezattır ve iki devletli çözüm ümitlerini baltalamaktır. Yüzyılın Anlaşması yutturmasıyla Siyonizmin hizmetkarı olduğunu ispatlayan Trump ve yönetimi Ortadoğu’nun hassasiyetlerine saatli bomba tuzaklamıştır.
Kan döken, can alan, soykırım suçu işleyen İsrail’in haydutluğu ortadayken, Birlemiş Milletler’in aynı anda Filistin ve İsrail’e, “terör ve yıkıma son verme” çağrısı ilkelliğin teyidi, izansızlığın taltifidir. Bugüne kadar Birleşmiş Milletler’in aldığı hangi karara İsrail riayet etmiştir?
Kudüs’ün başkent olarak tanınmasını reddeden tasarının 21 Aralık 2017’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 9’a karşı 128 oyla kabul edilmesinin bir sonucu ve yaptırımı bugüne kadar görülmüş müdür?
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 25 Kasım 1947 tarih ve 181 sayılı kararıyla duyurduğu paylaşım planından tutun da bugüne kadar alınan kararlara ne olmuştur?
BM Güvenlik Konseyi’nin, 20 Ağustos 1980’de 478 sayılı kararıyla Kudüs’ün statüsünü değiştiren bütün eylemlerin “geçersiz” ve yasadışı” olduğunu ilan etmesinin İsrail’e tesir ettiğini söylemek mümkün müdür?
Önümüzdeki Perşembe günü de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplanarak İsrail-Filistin meselesini görüşecektir. Arap Ligi toplanıyor, çocuklar ölmeye devam ediyor. İslam İşbirliği Teşkilatı toplanıyor, hak ihlalleri devam ediyor. Birleşmiş Milletler toplanıyor, ihanet ve işgal süreci devam ediyor. Kınama mesajları yayımlanıyor, endişeyle izleyenler açıklama yapıyor, gelin görün ki İsrail’in ciddiye aldığı yoktur, umursadığı yoktur, yine cinayet, yine melanet aynısıyla sürmektedir.
Sorarım sizlere, bu oylamaya nereye kadar tahammül edeceğiz?
14 Mayıs 2018’de ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’teki açılış programını protesto eden 55 Filistinli masumun İsrail askerlerinin kurşunları sonucu hayatını kaybetmesini kim hatırlıyor?
Sahillerde misket bombalarıyla öldürülen çocukların acısını dürüstçe kim yüreğinde taşıyor?
Türkiye’den başka 1,5 milyarlık İslam aleminin umudu kaldı mı?
Varsa nerede, hangi petrol kuyusunun başında petro dolarlarını saymakla vakit geçiriyor?
Askeri mağlubiyetlerle güvensizlik ve korku psikolojisine teslim olmuş İslam toplumları bugün ayağa kalkmayacaksa, bugün zalime meydan okumayacaksa bunları yapacak kudreti ne zaman kendinde bulacak? Kudüs, küresel barış ve huzurun anahtarıdır.
Bu anahtar doğru kullanılmazsa tetiklenen kaos Ortadoğu’yu vurmakla kalmayacak, tüm dünyayı kasıp kavuracaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız yoğun diplomatik temaslarıyla, dürüst ve gerçekçi tutumuyla ülkemizin her seçeneğe hazır olduğunu göstermektedir.
Kudüs’ün geleceği herkesi ilgilendirmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu çerçevedeki düşünce ve önerileri ana hatlarıyla şunlardan ibarettir:
1 – İsrail hunhar saldırılarına derhal son vermeli, işgal ettiği yerlerden geri çekilerek ateşkes rejimi tesis edilmelidir.
2 – Kudüs’te her dinin, her kültürün, her etnik yapının ortak paylaşım ve yönetimini esas alacak bir idare yapısıyla kalıcı ve kapsayıcı yeni bir siyasi denkleme ihtiyaç ertelenemez düzeydedir.
3 – Kudüs’e özel statü verilmeli, oluşacak bu statünün siyasi muhtevasını 3 semavi dinin mensupları ve temsilcileri eşgüdüm halinde ve mutabakat içinde belirlemelidir.
4 – Bölgede eşit, adil ve iki devletli sistemin kurulması için Birleşmiş Milletler harekete geçmeli, inisiyatif üstlenmeli, caydırıcılığını kullanmalıdır.
1967 öncesi sınırları dikkate alınarak başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti uluslararası camiada tanınmalıdır.
5- Nihai amaç, huzur ve güvenlik içinde yaşayan, barış ve kardeşlikle perçinlenmiş Kudüs’ün tezahürüdür.
6- Birleşmiş Milletler veya İslam ülkeleri öncülüğünde oluşturulacak bir koruyucu gücün çatışma ve gerginlik alanlarına konuşlandırılarak saldırıların engellenmesi acilen gündeme alınmalıdır.
SALDIRILAR DURMUYOR, KORUYUCU GÜÇ KONUŞLANDIRILMIYORSA TÜRKİYE DEVREYE GİRMELİDİR
Kudüs’e Birleşmiş Milletler veya İslam ülkelerinin katılımıyla teşekkül edecek bir koruyucu güç planlanmıyorsa, o zaman tarihin sesine kulak verilmeli, medeniyetler şehri Kudüs’ün ruhunu ve dokusunu bilen Türk milleti yeni bir nöbet için devreye girmelidir.
Çağrı olursa biz gidelim, biz koşalım, hızır gibi yetişelim, gücümüzün yettiği yere kadar girelim, nihai olarak akan kanı durduralım; huzur, istikrar ve güvenliği el birliğiyle, güç birliğiyle temin edelim.
Kudüs’ün her karışında izimiz ve eserlerimiz vardır. Kudüs bizi bilir, biz Kudüs’ü biliriz.
Şayet ABD bunun önünde engelse NATO üyeliğini derhal tartışmaya açalım, Küreciği de, İncirliği de boşaltalım. Onlardan korkan en az onlar gibi olsun. Bizim ilhamımız Iğdırlı Hasan Onbaşıdır. Bizim irade kaynağımız Kudüs’e damga vurmuş, çehresini değiştirmiş 400 yıllık hükümran mazimizdir. Haremi Şerif’in statüsünü bozacak yeryüzünde bir güç yoktur. Hiç kimse olmasa bile Allah’ın görünmez orduları vardır. Mescid-i Aksa onurumuzdur. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bizim hedefimiz hakka, hakikate ve hakkaniyete sahip çıkıp şeytanları taşa tutmaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.”