Azerin: Yolumuz Turan Yolu, Kızılelma Yoludur

Azerin: Yolumuz Turan Yolu, Kızılelma Yoludur

“Çırpınırdı Karadeniz” şarkısıyla Türkiye’de ve Türk Dünyası’nda milyonların gönlüne taht kurmuş Azerbaycan Halk Sanatçısı Azerin, İkinci Karabağ Savaşı ve müzik kariyerinin başlayışını, Haberinizcomtr’ye anlattı. Azerin, “Şimdi bizim gideceğimiz bir yol var. O yol da İnşallah düşünüyorum ki Karabağ’dan geçecek. O yol Turan’ın yoludur, o yol Kızıl Elma’nın yoludur.” ifadelerini kullandı.

“Beş yaşında Sanatçı olmaya karar verdiğinizi açıklamıştınız. Bugün bu hayalinizi gerçekleştirdiğinizi görüyoruz. Geçirdğiniz süreci ve bulunduğunuz yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna Azerin, “5 yaşında, eski Sovyetler dönemi zamanında böyle bir adet vardı, yetenekli çocukları araştırırlar kreş ve okullardan ve bu yetenekli çocukları radyo televizyon kurumuna ve önde gelen o dönemin önde gelen orkestralarına davet ederler çalışmak için. Beni beş yaşında kreşten böyle buldular. Şarkı söylemeyi çok seviyordum. Beni de aldılar ve beş yaşından çocuk şarkıları söylemeye başladım. Zaten o dönem, benim düşünceme göre çok iyi bir tarafı da vardı, çocuklar sadece çok çocuk şarkıları söyleyebilirlerdi. Yani şimdiki gibi “Depresyondayım” gibi farklı şarkılar söylemezdi çocuklar.

Ben de işte çocuk şarkıları söylemeye başladım Azerbaycan Devlet Radyo Televizyon Kurumu’nda. Daha sonra o dönemin, Azerbaycan’ı dünyada tanıtan bir topluluğu vardı, “Cüceler” topluluğu. Dokuz yaşında oraya geçtim. Topluluk, Azerbaycan’ı dünyanın birçok ülkelerinde, eski Sovyetler Birliği’nin içinde olan 15 ülkede Azerbaycan müziğini söylemeye başladım. Yani ülkemi temsil etmek çocuk yaşlarından yaşadığım ve seve seve yaptığım işi idi.” şeklinde cevap verdi.

“1990’da Azerbaycan Devlet Konservatuarı’nın Şan bölümüne girdiğini belirten Azerin, “Kendimi bildim bileli hep şarkı söyledim” dedi ve şöyle devam etti:

1991 yılında yeniden Cumhuriyet kuruldu Azerbaycan’da, Sovyetler Birliği’nin dağıldığı o dönem, bilirsiniz Türk cumhuriyetleri vardı, Azerbaycan da onun içindeydi, yeniden öz cumhuriyetini kurdu. Azerbaycan da öz cumhuriyetini kurduktan sonra bildiğimiz hadiseler cereyan etmeye başladı. Yani Azerbaycan’ın yaşadığı tarih, ben de onu vatandaşı olduğum için beni etkiledi. Ben gençlik yaşlarımda Azerbaycan’ın bir milyonu aşkın kaçkın ve göçmennini gördüm. Ermenistan’dan yarım milyon Azerbaycan Türkü’nün nasıl ayağı yalın, hiç bir şeysiz dışarıya atıldığını gördüm. Ermenistan dediğimiz de zaten Azerbaycan’ın dede- baba toprağı. O da Çar Rusya’sı döneminde Azerbaycan’ın elinden alınmış İrevan Hanlığı’dır. Verilmiş Ermenilere, oraya Ermenileri yerleştirmişler. Böylelikle Ermeniler bir asra yakın böyle içlerinde besledikleri kini, Sovyetler Birliği dağılmaya doğru gittiğinde o kini kustular. O yarım milyon Azerbaycan Türkü’nü kovdular öz evlerinden yurtlarından.

“Vatan mevzusu ister istemez repertuarımda yer aldı”

Tabi bu şeyleri, bu süreci gördüm, ben de bir insan olarak, vatandaş olarak. Daha sonra Karabağ hadiseleri, Birinci Karabağ Savaşı başladı, gençlik yıllarımda görüp yaşamış olduğum. Ne kadar şehidimizin verildiğini, bir bir Karabağ topraklarının nasıl Azerbaycan’ın elinden işgalle alınıp, işgal edildiğini, oradaki bizim insanlarımızın da nasıl oradan kovulduğunu. Bunların hepsini tabii yaşadığım için, ‘vatan’ mevzusu benim ister istemez repertuarımda yer aldı, yani alım yazım oldu.

Önce bilmeyerek, yani bir istek gibi başladı ama daha sonra halk yani insanlarımız beni daha çok bu eserler ile istemeye başladı. Yani beni sahnede bu repertuarla görmek istedi halk.”

“Siz daha çok Çırpınırdın Karadeniz isimli çalışmamızla Türkiye’de tanıyorsunuz. Bu parçanın özel anlamıyla ya da tarihsel süreç hikâyesinden biraz bahsedebilir misiniz?” sorusuna Azerin, “1992 senesinde Türkiye’ye konsere geldiğimde, konserlerden birinde bir beyefendi bana yaklaştı imza aldı benden. Dedi ki böyle bir şarkı var, Türkiye’de biz bunu ezbere okuyoruz, siz söylersiniz bu şarkıyı sizin sesinize çok yakışır. Ben öyle Çırpınırdın Karadeniz’i öğrendim. Araştırdım, baktım güzel eser. Azerbaycan’da 1999 senesinde sahnede söylemeye başladım ama maalesef bir takım tepkilerle karşı karşıya kaldım. İşte tehditler aldım ve yani bunları gördüğüm süre içinde kendime kendime söz verdim ki ‘ben bu eseri her yerde söyleyeceğim hem de araştıracağım’.

Eser anonim olarak maalesef her yerde de dile getirilirdi, Türkiye’de. Yazılmıyordu ne bestecisi ne söz yazarı. Yani bir nevi bir görev aldım, üstlendim. Ve araştırmaya başladım.” dedi.

Ruslar tarafından şehit edilen Azerbaycanlı dahi şair Ahmed Cavad’ın, 1914 yılında, eseri Kafkas İslam Ordusu’na yazdığını aktaran Azerin, şöyle devam etti:

“Bu araştırmalarla Ahmed Cavad’ın, Türk dünyasının büyük şairi Ahmed Cavad’ın 1914 yılında Kafkas İslam Ordusu’na, yani o dönemki Osmanlı Osmanlı İmparatorluğu’nda Kafkas İslam ordusundan ilham alarak yazılan sözlerdir.

Aslında ben onun 3 kuplesini söylüyorum ama şiir biraz daha büyüktür. Daha sonra 1918 ince yılda da Rus Bolşeviklerin desteğiyle, İngilizler’in desteğiyle Ermeniler Azerbaycan topraklarını işgal etmek istediklerinde ve Azerbaycan’da 60 binden çok çok insanı katlettiklerinde, 1918 yılında Azerbaycanlı Aydınlar o dönem General Enver Paşa’ya mektup imzalıyorlar, yardım istiyorlar, durum böyledir, birçok bölgelerimiz artık elimizden alınmış ve insanlarımız katlediliyor diye. Biliyorsunuz o dönem Türkiye’nin de kendisi için çok zor dönemleriydi. Enver Paşa da kendi kardeşini yani Nuri Paşa Enver Paşa’nın üvey kardeştir, Nuri Killigil’i Kafkas İslam Ordusu’nun başında Azerbaycan’a yolluyor ve 45 günlük Gence’de eğitim verdikten sonra Azerbaycanlılara, büyük bir destekle topraklarınızı bir bir işgalden kurtararak Eylül’ün 15’inde 1918’de Bakü sokaklarında, Zafer yürüyüşüyle Bakü’ye girdiklerinde, bizim Üzeyir Hacıbeyli, ki Üzeyir Bey Şark’ın ilk opera bestecisi, Ahmed Cavad’ın Çırpınırdın Karadeniz sözlerini besteliyor.

“Azerbaycan, yıllar süren bir mücadelenin arkasından Dağlık Karabağ’daki topraklarının önemli bir kısmını tekrar geri aldı. Savaş bitti diyebilir miyiz ya da nasıl bir mücadele süreci başladı?”

Tabii 30 senelik büyük bir mücadele. Yıllarca Şehitler verildi. Biraz önce de söylediğim gibi şimdiye kadar bir milyonu aşkın Azerbaycan’ın göçmen düşmüş vatandaşları vardı. Çok şükür ki 30 yıldan sonra yani şöyle diyeyim, biz sanki Savaşı bitirmek için savaşa girdik. Ve bu konuda ordunun, halkın ve devletin beraber bir vücut olarak adımlaması çok önemliydi ki bu böyle oldu. 44 günlük savaş, biliyorsunuz oldu ve bu 44 gün içinde de tabi şehit verdik ama şehitsiz Toprak alınmıyor maalesef. Biz zaten her zaman da söylüyorduk ki bu toprakları kimse tepsiyle getirip önümüzde koymayacak. Yani toprağını geri almak için, onun için savaşmak gerekli. Çünkü bizim önümüzde böyle şerefli bir düşman yoktur maalesef.

Şimdi şöyle söyleyelim, evet şehitlerimizin kanı pahasına, gazilerimizin kanı pahasına ordumuzun gücüyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük desteğiyle hem devlet hem halk her yönden, hem manevi hem siyasi desteğiyle Azerbaycan bu 44 günlük savaşı kazandı ama şöyle demek lazım zorluklar var. Yani bunun gizlemek gerekliydi. Ben birebir orada gözümle gördüğüm için, yani böyle bir şansım oldu Karabağ’a konsere gittim, devletimiz görevlendirdi ve gittiğim yollarda gördüğüm odur ki, bizim evlerimizden hiç bir şey geriye kalmamış, yerle bir etmişler her yeri. Orada zaten mayınların temizlenmesi çok yıllarımızı alacak.

Tabi istemediğimiz bazı şeyler de var. Mesela Rusya’nın orda sülhmeramlı adı altında oluşu, varlığı. Tabii bu bir siyasettir ama inşallah bu beş yıl içinde gerçekten de onlar orada sadece sülhmeramlı görevini yaparlar, farklı şeyler olmaz. Ama gidip geri alınan toprakları gördüğünüzde bile, duygularınıza hakim olamıyorsunuz. Çünkü hiçbir şey olmasa bile toprak sizin toprağınız. O yeniden küllerinden doğacak. Yani biz öyle büyük bir milletiz ki, birleşeceğiz hep beraber öz gücümüzle. Bunu devletin başında duran Cumhurbaşkanımız da söyledi. Her iki Cumhurbaşkanı da Zafer yürüyüşüne yani Zafer Paradı’na katıldı, bunu söylediler. Hatta alınan geri alınan uçlardan geri alınan bölgelerimizden biri olan Füzuli’de, çok yakın zamanda havaalanı açılacak yani uçuşlar gerçekleşecek oradan. Düşünüyorum ki İnşallah çok iyi günler bizi bekliyor. Çünkü zaten o Şehitler inanarak bu toprakları almaya gitti, bizim oğullarımız. Ve burada başka bir şey de var ki, Allah’ın izniyle o Laçın Koridoru’nun açılışı, Zengezur Koridoru’nun açılışı, Nahçıvan’dan geçen o yol, İnşallah bizi Kızıl Elma’ya, Turan’a götürecek yol. İnşallah o yollar yakın zamanda açılır ve biz kavuşuruz. Bütün Türk cumhuriyetleri, en azından birbirlerine kavuşmuş olurlar.

“Çok bilinmiyor ama ordu tarafından size verilen bir Üsteğmen rütbeniz var. Birde Türkiye de dahil olmak üzere askerlere moral konserleri veriyorsunuz.”

Şu anda bin başıyım. 2000 yılında başladım ben böyle bir görev üstlendim. Bir insanın bir gönül işi olur ya. Tamam sanatçı olarak konserlere gidiyorum, paramı kazanıyorum ama bir de başka bir iş var o da gönül işidir. O gönül işidir benim için. Azerbaycan’daki ekibimle yıllarca biz sınıra gittik, zor bölgelerde olduk, Azerbaycan askerlerine moral konserleri verdik. Ve daha sonra da, zamanında İlker Başbuğ Azerbaycan’a geldiğinden bizim Cumhurbaşkanımıza arz etmişti ki sizin Azerin adında sanatçınız var, dinlemek istiyorum. Beni dinlemeye geldi çalıştığım bir yere. Hemen orada, uzun zamandır istediğim bir arzumu ona arz ettim. Dedim ben Azerbaycan’da zaten askerler konser veriyorum, Türkiye’de istiyorum. Çünkü oradaki asker de bizim askerimiz. Mehmetçik bizimdir yani. O da sağ olsun davet etti beni ekibimle beraber. 2008 yılında ben ilk defa geldim, o da Şırnak, Diyarbakır, Hakkâri, Siirt’te konserler verdim. Daha sonra Hulusi Akar zamanında geldim. 10 konser verdim. Bütün bu işler karşılığında, Azerbaycan Devleti’nin bana bir teklifi oldu. Zaten siz bunu bir gönül işi olarak yapıyorsunuz. biz de sizi görevlendirelim dediler ve beni öyle görevlendirdiler. Tabii ayrıca bir gururdur benim için, onurdur çünkü ben Azerbaycan Ordusu’nun kıyafetlerini üzerimde taşıyorum.

“Müziğin insanlar üzerindeki etkisi sizce nedir acaba?”

Biz öz tarihimize baktığımızda, Türk’ün tarihine baktığımızda görüyoruz ki savaşlarda, savaşa gitmeden önce askerlerin önünde bir Mehteran takımı olmuş. Mehteran nedir, musikidir Mehteran. İnsanları vatanperverliğe iten, vatan sevgisine iten, amaca iten, zafere götüren, hedefe götüren bir kuvvettir musiki aslında.

“Turan İdeali, sizin için ne ifade ediyor?”

Ben düşünüyorum ki her şeyden önce, biz dünyada bugün baktığımızda mesela Avrupa Birliği adında, Arap Ülkeleri Birliği adında birçok birlik var. Neden Türk Birliği olmasın? Biz buna Turan diyoruz. Turan sözü, bilirsiniz bir fars sözüdür ve çok çok öncelerde bu coğrafyada Türk’ün gücünden Türk’ün birleşmesinin gücünden korkarak Farsların Şahname eserinde bizi Turaniler diye adlandırıyorlar. Turan sözü oradan gelir. Yani bizim gücümüzden de korkarak yazılmış.

Ama şimdi şöyle bir şey de var, çok dikkat ettiğimizde biz asırlar öncesinden baktığımızda, Türk’ün, dünyada nüyük bir adaleti getirdiğini, her zaman haklının yanında, hakkın yanında olduğunı, zalimin karşısında olduğunu gördük. Benim için Turan ülküsü, nasıl ki Ziya Gökalp’in dediği gibi “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Türklere Turan”

Ecdadımız, bütün Türklerin birleşmesini görmüş. Biz de buna gönül vermişiz. Turan benim için büyük, ulvi bir istek. 1990 yılında, siz bu cümleleri bugünkü gibi söyeleyemezdiniz, sizi öldürürlerdi. Ama yıllar geçti, çok büyük değişiklikler oldu. Biz bunu Karabağ Savaşı’nda da gördük. Bu zaferi biz kazandık. Tabii bundan sonraki süreç zor olacak, hiçbir şey kolay olmuyor. Ama biz, ölümü öldüren Türkleriz.

Bu bizim içimizde olan ülkü, bir nevi bizim ecdadımızın ülküsüdür. Bunun ismini ne isterseniz koyun. Kızıl Elma deyin, Turan deyin buna…

Bu coğrafyada çok şeyler değişti ve bu coğrafyada kilit anahtar olarak değişimi Türkiye ile Azerbaycan yaptı. Gene dediğim gibi, yıllar önce dile getiremediğimiz şeyleri, yani bu ülkü, büyük bir emel, büyük bir amacı biz bugün dile getirebiliyoruz ve azat hür şekilde konuşabiliyoruz.

Evet hala Müslüman Türk ağlayan ülkelerimiz var. İnşallah düşünüyorum ki onlarında zulmünün karşısına geçilir. o yerlerde de biz hak sözümüzü söyleyebiliriz. Ama şimdi bizim gideceğimiz bir yol var. O yol da İnşallah düşünüyorum ki Karabağ’dan geçecek. O yol Turan’ın yoludur, o yol Kızıl Elma’nın yoludur.”

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!