İlk Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni’nin Raporu “Türklere Biz Savaş Açtık”

İlk Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni'nin Raporu

ABD Başkanı Joe Biden, 24 Nisan’da 1915 olaylarının yıl dönümüyle ilgili yapacağı açıklamada “soykırım” ifadesini kullanmaya hazırlandığı, sözde soykırımı kabul edeceği ileri sürüldü.

ABD Kongresi’nin her iki kanadı da 2019 yılında 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımlayan kararları kabul etmişti. Biden’in de 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirmesi, ABD basınında Biden’in ABD’nin Türkiye ile ilişkilerde insan hakları konusunda verdiği önemin bir yansıması olarak yorumlandı.

Günümüzde sözde Ermeni soykırımını resmen tanıyan ülkeler; Almanya, Arjantin, Avusturya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Şili, GKRY, Çekya, Ermenistan, Fransa, Yunanistan, İtalya, Libya, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Hollanda, Paraguay, Polonya, Portekiz, Rusya, Slovakya, İsveç, İsviçre, Suriye, Vatikan, Venezuella ve Uruguay olarak sıralanabilir.

Ancak tarihi belgeler bunun tam aksini göstermektedir. Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermenilerin bütün tezlerini çürüten, özellikle Taşnaksutyun Partisi lideri ve ilk Ermenistan başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin 128 sayfalık raporunda şu çarpıcı ifadelere veriyor:

Askeri operasyonlara katıldık
“1914 Sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya’da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı… ve sadece birkaç hafta içerisinde Ermeni devrimci Taşnaksutyun Partisi (EDDP) hem bu birliklerin oluşturulmasına hem de bunların Türkiye’ye karşı gerçekleştirdikleri askeri operasyonlara aktif biçimde katıldı….”

Aklımız dumanlanmıştı

“Biz, kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken, zafer havasına kapılmıştık. Sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında, çar hükümetinin Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik…
Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.”

Türkler doğru yaptı
“1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tabi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır .(…) bu yöntem en kesin ve en uygun yöntemdi. Kızgınlık ve korku içinde bulunan bizler, “suçlu” arıyorduk ve bu suçluyu hemen “Rus” hükümeti ve onun kalleşçe politikaları olarak belirledik.
Siyasal açıdan olgunlaşmamış ve dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık. Rus hükümetine karşı dünkü inancımızı ne denli körü körüne ve temelsiz idiyse, bugünkü suçlamalarımız da o denli körü körüne ve temelsizdi. Siyasal bir parti (Taşnaksutyun) olarak biz, meselemizin Rusları ilgilendirmediğini ve onların gerektiğinde bizim cesetlerimizi çiğneyerek geçip gidebileceklerini unutmuştuk.”

Gerçekleri göremedik
“Askerî operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin millî mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vadettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiç bir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan’ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik.”

Olayların sebebi biziz
“Kötü kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun partisi de bundan kaçamamıştır. (…) sanki uzak görüşlü olmamamız bir kahramanlıktı çünkü isteyen herkes, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Gürcüler, Bolşevikler tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı, atlattı ve ihanet etti, oysa bizler safça bu savaşın Ermeniler için yapıldığına inandırılmıştık.

Barış teklifini reddettik

“1914-1918 yılında emperyalistlere karşı savaşlarında bozguna uğrayan Türkler, dinlenerek iki yıl içerisinde yeniden canlandılar. Yeni genç ve yurtsever duygularla hareket eden bir nesil ortaya çıkarak, Anadolu’da kendi ordusunu yeniden organize etmeye başlamıştı. Türkiye’de milli bilinç ve kendisini savunma içgüdüsü uyanmıştı.
Onlar Küçük Asya’da istikballerini hiç olmazsa bir şekilde temin edebilmek için Sevr Anlaşması’na askeri güçle karşı koymak zorundaydılar. Bizim bu dönemde barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı.
Çok geçmeden sınırlarımıza askerî operasyonlar başladığında, Türkler bizimle bir araya gelmeyi ve görüşmelere başlamayı teklif ettiler. Biz ise onların bu teklifini geri çevirdik. Bu büyük bir hataydı. Bu, görüşmelerin kesinlikle başarıyla sonuçlanacağı anlamına gelmezdi ama bu görüşmelerde barışçı bir sonuca ulaşma ihtimâli vardı.”

Türkler’e karşı ayaklandık ve savaştık
“Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz, Türkler’in düşmanı olan itilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den “denizden denize Ermenistan” talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hakimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türkler’le savaştık, öldük ve öldürdük. Artık, Türkler’e ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?”

İsyanımızın temelinde Büyük Ermenistan vardı
“Türkiye’nin yedi ili, Kilikya’da dört sancak ve Karadeniz’den Akdeniz’e Karabağ dağlarından Arap çöllerine uzanan “Büyük Ermenistan” tasarlanmakta ve talep edilmekteydi. Bu emperyalist hayal nasıl gerçekleşebilirdi?”

Hiçbir zaman devlet olamadık
“Adil olursak; yönetmek demek öngörmek demekse, biz kesinlikle öngörü yeteneği olmayan, işe yaramaz Taşnak yöneticileriydik. Başlıca zaafımız bu noktadaydı. Dahası, faaliyetlerimizin amacını belirli ve net biçimde anlamış değildik; rehber bir ilkemiz ve sürekli uygulanabilen tutarlı bir sistemimiz yoktu. Sanki istemeden, tesadüfi koşulların etkisi altında tereddütle hareket ediyor, kafamızı duvara çarpıyor ve ayaklarımızın altındaki zemini körler gibi denemeye kalkıyorduk. İmkanlarımızın sınırlarını bilmiyor ve çoğu zaman bunları abartıyorduk. Engellerin çağını anlamıyor, karşıt güçlerden nefret ediyorduk. Devlet ile partiyi ayıramıyor ve parti ideolojisini devlet işlerine karıştırıyorduk. Bizler devlet adamları değildik”

Türkiye Ermenistanı diye bir şey yok
“Şimdi neyimiz var? Aras ile Sevan arasında küçücük ve sözde bağımsız, gerçekte ise canlanmakta olan Rusya İmparatorluğu’nun özerk bir kenar bölgesi durumundayız. Türkiye Ermenistanı diye bir şey yok; bu konu Lozan’da defnedilmiştir. Büyük Avrupa devletleri bizi defnettiler.”

Teröre yöneldik
“Kişilere karşı suikastlar planlayarak ve gerçekleştirerek, bir zamanlar Yıldız köşkünde yaptığımız gibi yapabilir bu kez başkalarını bombalayabiliriz. Ama niçin? Biz Türkiye’de gürültü çıkarttığımızda bu gürültü sayesinde büyük devletlerin dikkatini Ermeni konusuna çekeceğimizi ve onları bizim lehimize aracı olmaya zorlayacağımızı sandık. Şimdi ise böyle bir aracılığın kaç para ettiğini artık biliyoruz.”

Geçmişin kalıntısı Taşnak partisi, artık son bulmalıdır: ben intihar öneriyorum
Parti artık yenilmiş ve otoritesini kaybetmiştir; ülkeden kovulmuş ve geri dönemez kolonilerin ise yapabileceği bir iş yok. Bir parti, “Madem yaşıyorum öyleyse kendime nasıl olursa olsun bir iş uydurmalıyım” diyemez. “Madem yaşıyorum”, ”öyleyse” tarzında bir yaklaşım mantıksal olarak yanlıştır. Cümleyi bunun tersi yönde kurmamız gerekir: Madem ki yapacak bir işim kalmamış, yaşamam gerekmez!” Evet ben intihar öneriyorum! Taşnak Partisi geçmişin bir kalıntısıdır, gereksiz bir organdır ve vücudun bu organa artık ihtiyacı kalmamıştır, şimdilerde bir koloni (diaspora) partisidir.

Taşnak partisi, barışa engeldir
“Yalnız bir konuda ısrar ediyorum. Bir gün gelir de Türkler’le anlaşmak ihtiyacı doğarsa; sahneye başka bir anlayışa, başka bir psikolojiye sahip, en önemlisi de başka bir mazisi olan ya da olmayan insanların çıkması gerekir. Ve bu noktada Taşnaksutyun, değil yardım etmek, tersine engel olur.”

Buraya bir not düşelim; Kaçaznuni bu raporu savaşın içinde değil, olaylar bittikten sonra bütün savaşın soğukkanlı değerlendirmesini yapmıştır. Raporu yazan, savaşan taraflardan birinin ve üstelik soykırıma uğradığı söylenen tarafın başında. Soykırıma uğradıkları iddia edilen Ermenilerin başbakanı, olayı bir savaş olarak değerlendirmekte ve daha önemlisi emperyalistlere alet olduklarını itiraf etmektedir.

Ancak bu kadarla da sınırlı değildir. Taşnak belgeleri, Çarlık Rusyası ve Batı emperyalizminin kumandası altına giren Taşnakların katliam ve hikayeleriyle doludur.

Van’ın işgalinin ardından şehrin valisi olan Aram’a Rus ordularının Van birliği komutanı Nikolayev tarafından gönderilen 22 Haziran 1915 tarihli ve 34 sayılı talimatta, Ermenilerin bölgedeki Kürt nüfusuna saldırmaları ve köylerini yağmalamaları bildirilmektedir. Ancak Aram, talimata verdiği protesto cevabında, emirlerin yerine getirilmeyeceğini, henüz işgal edilmemiş bölgelerdeki Müslümanlara uyarı olması amacıyla suçluların en ağır şekilde cezalandırılacağını belirtmektedir.

Taşnakların Baş-Gyarninsk birliği komutanı yarbay Melik-Şah-Nazarov’un ayrı bir Ermeni tümenine gönderdiği 7 Kasım 1918 tarihli acil damgalı raporunda ise, bölgenin bütün köylerini bombaladıklarını, 30 Türk köyünü ele geçirdiklerini ve geri kalan 29 köyü de bombalamak amacıyla harekât izni istediğini bildirmektedir. Merkezden onay alan Taşnak birliği, Baş-Gyarninsk bölgesindeki onlarca Azeri köyünü yerle bir edecek ve kadın, çocuk, yaşlı, genç yüzlerce insanı öldürecek ve varlıklarını yağmalayacaktır. Bu olayları anlatan Taşnak yarbayının raporu, Ermenistan Devlet Arşivi’nde saklanmaktadır.

Ermeni Sovyet tarihçisi A.A. Lalayan’ın ilk önce 1936 yılında Rovelyutsionnıy Vostok dergisinin 2-3 nolu sayısında, daha sonra da 1938 yılında SSCB Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü’nün yayın organı İstroriçeskie Zapiski dergisinin 2. sayısında yayımladığı Taşnak raporunda ise kan donduran şu ifadeler yer almaktadır;

“Başar-Geçar’daki Türk nüfusu ayırt etmeden imha ettim. Bazen kurşunlara yazık olmasın dersin ya. Bu köpeklere karşı en etkili yol, çarpışmadan sonra sağ kalanları toplayıp kuyuların içine tıkmak ve bir daha dünyada bulunmamaları için yukarıdan ağır kayalarla ezmek. Ben de öyle yaptım. Bütün erkekleri, kadınları ve çocukları topladım, benim tarafımdan atıldıkları kuyuların içinde kayalarla ezerek hepsinin hayatına son verdim”

Bakü’de yayımlanan Taşnak yayın organı Arev’in 1 Mart 1918 tarihli sayısı, Ermenistan Devlet Arşivi’nde saklanan başka bir belgede de, Taşnak Hükümeti’nin komşulara bitmeyen savaşlara ve milletler arası kırımlara asker vermeyi reddeden Bred, Verhniy, Karmir, Ahbyur köylerini ve Şamşadisnk bölgesinin diğer köylerini cezalandırmak üzere özel müfrezler gönderdiği görülmektedir.

Taşnakların Gümrü’de yayımlanan Martik isimli yayın organında, seferberlikten kaçanların köylerine cezalandırmak üzere iki top ve bir mitralyözle bir grup askerin gönderileceği ve karşı gelenlerin topa tutulacağı belirtilmekte, hatta Taşnak iktidarı, asker kaçaklarını önlemek amacıyla “Terör Organı” adını verdikleri birlikler kurmuşlar ve şehrin duvarlarına şöyle duyurular asmışlardır: “Bütün kaçaklara ve Ermeni halkına duyurulur. 1 Mart biri at çalarak diğer ikisi alaydan kaçarak, vatana ve Ermeni halkına ihanet etmiş, 3 ermeni askeri kurşuna dizilmiştir. Geç olmadan bütün kaçakların birliklerine teslim olmaları ve askerlik görevini yerine getirmeleri, yoksa aynı cezaya çarptırılacakları duyurulur. Türklerin Şirak’ı basmasına neden olacak hainlere ölüm. Terör Organı. Gümrü, 2 Mart 1918”

Taşnak Hükumeti’nin boyun eğmeyen köylüleri cezalandırmak için Zangi nehrinin kolunu kapattığı ve bölgedeki köylüleri susuz bıraktığı Ermeni hakim güçlerinin gazetelerinden olan Jogavurd’un 29 Haziran 1920 tarihli sayısında aktarılmaktadır. Bu cezalandırmanın sonucunda birçok insan ölmüş, tarladaki ürünler mahvolmuştur.
Aynen Kaçaznuni gibi, yaşanan sürecin muhasebesini yapan Taşnakların eski Dışişleri Bakanı Mauses Petros da, Taşnak başbakanlarından Simeon Vratsyan’a yazdığı açık mektupta maceracılığın ülkeye yıkım, açlık ve milli çatışmalar getirdiğini belirtmektedir. Petros’un mektubu Hınçakların Tebriz’deki yayın organı Zang’ın 21 Eylül 1921 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

Taşnakların Türklere ve Kürtlere karşı giriştiği katliamlar yanında Ermeni köylülerine de şiddet ve baskı uygulaması, Ermeni halkı içinde de geniş tepkiye yol açmıştır. Dahası bazı Ermeni belgeleri, Ermeni köylülerin Türk Ordusu’na gösterdiği sıcak duyguları yansıtmaktadır. Taşnak hükumeti ordusu komutanı tarafından, firar eden ermeni askerleri aramak üzere Eçmiadizn kazasından Gümrü köylerine gönderilen bir Ermeni subayının raporu dikkat çekicidir. Komutan bu subayın ifadelerine dayanarak genel karargaha 14 Kasım 1920 tarihinde şu bilgileri rapor ediyor: “Gümrü bölgesi Ermenileri Taşnak subayını düşmanca karşılamış ve hatta birkaç defa Türklere teslim etmeye kalkmışlar. Birçok köyde halk tepkili ve askeriyeyi düşman olarak görüyor. İlhiab ve Kapanak köylerinde kızıl bayraklar çekilmiş. (…) Subayım,M. Kapanak köyünde Selçan Ermenilerinden oluşan atlıların eşliğinde Türk süvari devriyesiyle karşılaşmış. Türkler, ekmek ve tuzla karşılanmış. Köylerde kadınlar kazanlarda yemekler hazırlamışlar. Subayım, yemeği kimin için hazırladıklarını sorduğunda şöyle crvap vermişler: “tabii ki Türkler için, sizin için değil.”

Bugün soykırımla suçlanan Türk Ordusu’nun bizzat Ermeni halkı tarafından böyle sıcak karşılanması, suçlamanın gerçekle bağlantısı konusunda herkesi yeterince aydınlatmaktadır.

İlginçtir, Taşnakların kendileri, Ermenistan’da Sovyet iktidarının kurulduğu dönemde, varlıklarını korumak için, Türkiye’ye yönelimi savunmuştur. Yıllarca komünizm düşmanlığı yapan ve Ermeni halkı için emperyalizme karşı mücadele eden ileri insanları ezen Taşnaklar, çareyi Türkiye’ye sığınmakta görmüşlerdir. Bu olgu, Türklerin katliam veya soykırım yaptığı yönündeki iddiaları da çürütmektedir. Taşnakların gazetesi Araç’ın 20 Kasım 1920 tarihli sayısında yayımlanan “Ateşkes Meselesi ve Yönelimimiz” başlıklı makalede, “eğer Ermeni halkı varlığını korumak istiyorsa Rus değil Türk yönelimine sahip olmalıdır” ifadesi kullanılır.

Bu tercih, Taşnakların Amerika’daki yayın organı Ayrenik’in sayfalarından da açıklanır. Hayya yayın organlarında gerek Abdülhamit gerek İttihat ve Terakki döneminde, Türkiye’den haddinden fazla taleplerde bulunarak savaşlara yol açtıklarını ve kırımın sorumlusu olduklarını yazarlar.

Özetle, Kaçaznuni’nin raporu, emperyalizmin büyük yalanına son vermektedir.

 

 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!