Okullarımızı bitirip hayata atıldıktan sonra, eylemsel ve ruhen büyük aşkımıza hizmet etme, yediklerimizin bedelini ödeme zamanı gelmişti. Yeterince deneyim kazandıktan sonra hizmetlerimizin kalıcı olması için yazmaya başladım. Yazdıklarımın bedelini de ödedim. Asla pişman olmadım.
26/11/ 2024 Tarihinde farklı iki kesimden neden yazıyorsun, diye tarafıma soruldu. Akşam bir ziyaret sırasında çay içerken soru gelmişti, soruyu tamamlayan ikinci bir soruyla karşılaştım. Türkiye’nin dertleri sana mı kaldı!
Diğeri ise, yazdıklarımı yeterli bulmayan bir büyüğümden geldi. Sorulara her ne kadar sözlü cevap vermiş isem de yazıya döküp genelleştirmeye karar verdim.
Ben çocukluğumda hayır sahiplerin ikram ettiği, yiyeceklerin bedelini ödüyorum. Onlar benim tanıdığım akrabam, hemşerim değillerdi; kendileri yeterince okuyamadıkları için bizlerin okumasını -devletimize-ulusumuza, yurdumuza, dinimize hizmet etmemizi dilemişler, bu amaçla katkıda bulunmuşlardı.
Okullarımızı bitirip hayata atıldıktan sonra, eylemsel ve ruhen büyük aşkımıza hizmet etme, yediklerimizin bedelini ödeme zamanı gelmişti. Yeterince deneyim kazandıktan sonra hizmetlerimizin kalıcı olması için yazmaya başladım. Yazdıklarımın bedelini de ödedim. Asla pişman olmadım.
Sürgünler, maaş kesimleri, çeşitli cezalar bol keseden verildi. Amma ben karşılıksız sevmiştim, iflah olmaz bir aşka tutulmuştum. Ben; bayrağıma, yurduma, devletime aşığım. Sanırım bu aşk beni mezara kadar takip edecek. Benim devletimden başka kimsem yok. Mezar taşıma devletini, bayrağını, yurdunu ölümüne sevmişti yazılsın.
Yazılarımı eksik veya yetersiz-hatalı bulanlara gelince! “Adım Hıdır, elimden gelen budur” diyorum. Büyüklerimizin görevi ise tüm yanlışlarımıza rağmen bizleri uyarmak, eksiklerimizi tamamlamak olmalıdır. Büyüklerimizden beklentim budur. Vakitlerinin kıt olmasına rağmen.
Aşkımızın bedelini ödemeye her daim hazırım. Tıpkı babam ve dedelerim gibi. Son nefese kadar aşkımızı yaşatmak için elimden geleni fazlasıyla yapmaya devam edeceğim.
XXX
Avrupalı güce tapar, kuvvetten anlar. “Zora, beylerin borcu vardır” Bizler güçlendikçe çalıştıkça-ürettikçe(ekonomi, sanayi, askeri, siyasi), emperyalistler, dalavereciler boyun eğecekler besledikleri enciklerini kendi elleriyle teslim edeceklerdir. Avrupalı, korkaktır. Şarlatandır. Sırtlan mantığına sahiptir. Leşçildir.
Devletimiz iyi bir rüzgâr oluşturmuş oluşturduğu rüzgârı ardına almayı başarmıştır. Yüce Çalap’ımız devletimizi ebet müddet eylemeye devam etsin. Avrupalı kapımızı iki nedenle çalar-sömürmek için-korktuğu için.
Ezilenler ise: umudunu yitirmemek, sömürgecilere direnmek için ,yardım istemek için bize gelirler. Türk devleti ezilenlerin, sömürülenlerin umudu direnme noktası olmuştur. Bizim ihtiyacımız ise; dilde, işte, fikirde birlik olmak, sarsılmaz bir şekilde birliğimiz korumaktır.
Düşmanlarımızın tatlı dillerine, kıymetli hediyelerine(bizi satın almak için verdiklerine)- güzel kadınlarına, hilelerine kanmamak ve bizi yönlendirmek isteklerine şiddetle karşı koymaktır.
Artık! İşimiz, aşımız, eşimiz, irademiz kimseden sorulmaz demenin tam vaktidir. Zaten deniyor. Düşmanlarımızı ismen anıyoruz. Kızıl elmaya doğru kararlı adımlarla ilerliyoruz. Yapay gündemlerden, dayatma gündemlerden uzak durmalı kendi işimize bakmalıyız.
Gereksiz tartışmalardan uzak durmalı gördüğümüz hataları yalın bir dille kısaca hatırlatmalı ötesine geçmemeliyiz.
Görklü Çalap’ımızın görkemli selamları; Yurdunu, Ulusunu, Devletini özünden çok seven, Şanlı Türk bayrağına ölümcül aşık olan sevdalıların üzerine olsun vesselam.