A. Yağmur Tunalı
A. Yağmur Tunalı

Osmanlı da biziz Cumhuriyet de

featured

iki durum çok canımızı yakıyor. Biri, bu bayramları ve Cumhuriyet’i yok saymaya çalışan, sevmeyen bir kesimin tutumu. Diğeri, biz Cumhuriyet’i Osmanlı’ya karşı kazandık diyen bir kesimin durumu. Bu iki tutumun ikisi de derin cehalet eseri ve maalesef bize has bir aptallıktır.

23 Nisan’da, 29 Ekim’de veya diğer bayramlarda iki durum çok canımızı yakıyor. Biri, bu bayramları ve Cumhuriyet’i yok saymaya çalışan, sevmeyen bir kesimin tutumu. Diğeri, biz Cumhuriyet’i Osmanlı’ya karşı kazandık diyen bir kesimin durumu. Bu iki tutumun ikisi de derin cehalet eseri ve maalesef bize has bir aptallıktır.

İşin özü

Prof. Dr Vahdettin Engin‘in değerlendirmesi bu durumlara devam fikrini görüp göstererek cevap olacak güzel bir öz ve özet. Gerçek oradadır. Diyor ki: “TBMM 23 Nisan 1920 tarihinde açıldı. O gün başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bütün Kuvayı Milliyeciler Hacı Bayram camiinde Cuma namazı kıldılar. Sonra da Meclis binası önüne geldiler. Meclis dualarla açıldı. Mustafa Kemal Paşa Meclis Başkanı seçildi. Aynı gün bir numaralı karar alındı: “TBMM’nin bu kere seçilen azalarla İstanbul Meclisi Mebusanı’ndan katılan azalardan teşkil edilmesine karar verildi”.

Ertesi gün Meclis ilk kanununu çıkardı. “Ağnam resminin eskisi gibi dört misli olarak alınmasına karar verildi”.

Gerek ilk kararın, gerekse ilk kanunun taşıdığı anlam şudur. İstanbul’da İngilizlerin dağıttığı Meclis Ankara’da faaliyetini sürdürmeye devam etmektedir. O yüzden İstanbul meclisinin son görüştüğü kanun tasarısı olarak “ağnam vergisi” kanunu çıkarılmıştır.

Bu davranış aynı zamanda Dünyaya da bir mesaj vermektedir. Başkentini işgal etseniz de Türk Devleti mücadelesini devam ettirecektir. Nitekim öyle oldu.” 

Devam fikri

Evet, TBMM İstanbul’daki Meclis-i Meb’usan‘ın devamıdır. Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı Devleti’nin devamıdır. Israrla söylüyorum, değişen esas itibariyle sadece rejimdir.

Bir başka tarih gerçeği daha hatırlanmalıdır: Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İmparatorluklar bir bir yıkılmıştır. Avusturya- Macaristan, Rusya İmparatorlukları da bizimkiyle beraber gitmiştir. İngiltere’nin, Fransa’nın, Hollanda’nın sömürge imparatorlukları ve rejimleri de, kısa zamanda ortadan kalktı. Birinci Dünya Harbi’nin böyle muazzam bir sonucu vardır.

Bununla beraber başka bir hususu da vurgulamak gerekir: Sadece İngiltere değil, ileri Avrupa’nın yarısı şimdi krallıkla yönetiliyor. Yani bizim 1876’dan 1922’ye kadar yaşadığımız Meşrutiyet rejimini devam ettiriyorlar. Biz, Meşrûti idareden Cumhuriyet’e geçmişizdir. Bu tarz idarede Kral, Padişah gibi bir üst makam yoktur.  Onun yerine Cumhurbaşkanlığını koymuşuzdur. Olan bundan ibarettir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni rejimi anlatmak ve savunmak için eski rejim hakkında aşırı ifadeler kullanılmıştır. İdare değişikliğinde normaldir. Yoksa niye değiştirdin diye sorarlar. Bunu bugüne kadar taşımak anlaşılır bir ahmaklık değildir. “Cumhuriyet’i Osmanlı’ya karşı kazandık” gibi cehalet ötesi cahillik sözü hiç mi hiç değildir.

Tunç Soyer’in yanlışı

İzmir Belediye Başkanı’nın yüzüncü yıl konuşmasının tekrar gündeme gelmesi bunları yeniden yazmama sebep oldu. O da sanki Osmanlı’ya karşı savaş vermiş, gökten inmiş bir halktan bahseder gibiydi. Mustafa Kemal’in soyadının Atatürk olduğuna ve göğsünü yırtarcasına “Büyük Türk Milleti” deyişine tamamen ters bir konuşma yapıyordu. 10 dakikaya yaklaşan meydan konuşmasında ne bir kere Türk diyordu, ne de Türk Milleti. Türk’ün atası(Atatürk) sıfatı verilen büyük başbuğa başka bir kimlik giydirme gayretine girdiği açıktı. Yanlış varsa bunlardır ve vahimdir.  Türk solunun bir kanadı bu uydurmaları hala âmentü belleyerek devam ediyor.

Osmanlı olmasa Cumhuriyet olmazdı. Selçuklu olmasa Osmanlı olmazdı. Bunu geriye doğru bir zincirin halkaları halinde devam ettirebiliriz. Hepsi biziz ve hepsi bizimdir. Hataları tabii konuşacağız. Ama böyle bir keskin ayırım ve cehaletle değil. Düşünün Almanlar, daha dün kendilerini perişan eden Hitler hakkında bile bizim gibi ulu orta, ölçüsüz konuşmuyorlar. En sivri örneklerden biri odur.

Böyle saltanat görülmedi

Bir başka hususu da belirteyim: Bugün bazı Cumhuriyet’le yönetilen ülkelerin başkanlarındaki yetkiler, Taçlı demokrasi denen Meşrutiyet İdaresi’ndeki Krallarda yoktur. Hatta daha çarpıcı bir örnek vereyim: Bizim Erdoğan’ın bugünkü yetkilerinin çoğu Sultan Reşad‘da, Vahdeddin‘de yoktu. Sultan Vahdeddin‘in gücü, yeni Cumhurbaşkanı sistemindeki Cumhurbaşkanı’nın gücünün beşte biri bile değildir.

Doğruları ve yanlışlarıyla olanları bileceğiz. İsteyen araştırır ve bu gerçekleri görür. Yani, demem o ki, Padişah, Osmanlı düşmanlığı bize şuur kaybettirir. Bilsek de bilmesek de böyledir. Bu ahmaklığı bırakmak zorundayız.

Yıkıcı ezberler

Televizyon kanallarında görüyorum, gazetelerde dergilerde, sosyal medyada yazılar okuyorum.

23 Nisan’la, devamı Cumhuriyet’le egemenlik tek kişiden alınıp halka verilmiş. Her yerde bu tür herzeler duyuyorum. Bu lafları edenler hiç düşünmezler mi? İngiltere Kraliçesi, tek yetkili mi?

Avrupa’nın yarısındaki kralların adını duyuyor musunuz? Yetki onlarda mı? Onlar Cumhuriyet’e geçseler, böyle aptalca laflar mı edecekler?

Bunlar da gerçekle ilgisi olmayan yanlış ezberlerdir ve akıl işi değildir. Tarih bilenler için 23 Nisan, 29 Ekim önemli günlerdir. Bizim için büyük bayramlardır. Anlayacağımız, kutlayacağımız, Aziz Atatürk‘ü ve o şartlarda vatan müdafaasına girişen aslanlarımızı rahmetle, minnetle, şükranla anacağımız günlerdir.

Tarih kendi zamanıyla değerlendirilir

Bugünden bugünün şartlarına göre tarihe bakarak olmaz. İdeolojik kayıtlarla da olmaz. Sonra, tarihle kavga edilmez, öğrenilir, ibret alınır. Milletler tarihleriyle övünürler. Tarihine düşman olan kimse, millet ferdi gibi kalamaz. O bakışla millet de kalmaz.  Dünya vatandaşı gibi de kalamaz. Çünkü öyle bir organizasyon yoktur. Gidip bir yerlere kapılanacaktır. Dirense de bu sonuçtan kaçamaz. “Milletim nev’-i beşerdir” bir insanlık ideali olarak yerleşememiştir. İnsanlık başka, bu söz başkadır. ŞinasiFikret bu sözü etmekle milliyetlerinden soyunmuş değillerdir. Bu da ayrıca konuşulacak bir meseledir.

Tarihle kavga zayıflıktan öte âcizliktir. Zavallılığın yıkıcı türündendir. Bizim Müsülmancılar ve bazı iflah olmaz solcular buradadır. Kazım Karabekir’le, Fevzi Çakmak’la Atatürk’ü, İnönü ile hepsini kavga ettiren kafadan hayır gelmez. Evet anlaşmazlıkları olmuştur. Bazılarının ağrı bedellerle yolları ayılmış fakat bunu kamuoyunda sen ben kavgasına dönüştürmemişlerdir. Memleket derdi susmaya itmiştir. Rauf Orbay’dan Karabekir’e, Ali İhsan Sâbis’ten Fethi Okyar’a kadar Mustafa Kemal’in yanında yer alarak sonra ayrı düşen onlarca kişi katiyyen onun hakkında kötü sözler etmemişlerdir. Birkaç ay hapse girenin, bu küçük mahrumiyetini kahraman kesilmeye fırsat bellediği ve herkese fatura çıkardığı durumla bu büyükler arasındaki dağlar kadar farkı birileri analiz etmelidirler.

Yakın tarihin en yakını

Tarihe, yaşananlar üzerinden ve yaşandığı devre göre bakmalıdır. Yakın tarihin en yakını İstiklal Harbi ve sonrasında yaşananları doğru değerlendirmediğimiz açıktır. Anlamaya çalışmak esastır. Adını ettiğimiz insanların hepsi aynı taraftaydı. Düşman değillerdi. Farklı görüşleri, doğruları, yanlışları vardı. Vahideddin, İstanbul işgaldeyken tahta çıkan bir zavallıdır.  Ondan ve diğerlerinden her konuda doğru hareket bekleyemezsiniz. Varsa yanlışlarını büyütmenin ve oradan bitmez bir kavga çıkarmanın manası yoktur. Yolunuzu bağlar. Bir adım ileri gidemezsiniz. Nitekim kavgaya takıldık kaldık, gidemiyoruz.

İlber Ortaylı diyor ki: “Tarihin yakasına sarılıp hesap sormak, çulsuz ve tembel adamın kendi halinden babasını ve dedesini suçlaması kadar zavallılıktır.”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!