Türk Tarihini çocuklarımıza doğru öğreteceğiz. Elbette hatalar, ihanetler, kanlar zulümler her millette vardır. Bizde en azdır. Utanacak bir tarihimiz yoktur. Şerefli bir milletin mensuplarıyız. Tarih bilirsek, bunları göreceğiz. Ve göreceğiz ki Cumhuriyet’le değişen sadece rejimdir. Türk tarihi gibi Türk devleti de devamlıdır.
Cumhuriyet’i kutsayarak öncesini karalama ve inkâr gayretinde kara bir ısrarla ayak direyenlerimizden çok çektik. Cumhuriyet’i, daha doğru bir ifadeyle Tanzimat-Meşrutiyet-Cumhuriyet çizgisini, reddedenlerden çekiyoruz. Sözün özü, kendince bir bugün ve geçmiş uyduranlardan çekiyoruz.
Türkiye’yi bu gerçek dışı kurgular ortasında bırakışımız olur iş değildi, oldu. Bu iki sahtelik arasında sıkışıp kaldığımızı söylemek, ısrarla söylemek isteyişim bundandır.
Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümüne on gün kaldı. Yönetenler karartma uyguluyor. Cumhuriyetçi görünenlerin sesi geç de olsa çıkmaya başladı. Doğru çıksa iyi de, o sesler de evlere şenlik. Gördük ki doğruları yanlışlarla karıştırmanın ve sonunda yanlışa varmanın tipik örneklerini yine sıra sıra veriyorlar. Konuşulacak meseledir.
Yeniyi getirmek için eski kötülenir
Gâzî, Meşrutiyet yerine Cumhuriyet rejimini getirdi. Her yeni rejim eskiyi kötülemekle kendini kabul ettirmeye çalışır. Yoksa “Eski iyiyse sen niye değiştirdin?” derler. Mecburdur, eski rejimi doğru da yanlış da olsa kötüleyecektir. Bunun bir süresi olmalı. On yıl, yirmi yıl, bir nesil, iki nesil normaldir. Uzarsa dediğim sahte kurgulara yol açar. Bizde bu uzun sürdü. Giderek tarih düşmanlığına dönüştü. Bugün Atatürk diyenlerin kafasında Mustafa Kemal’den başka bir Atatürk olduğunu görmemiz bundandır. İzmir Belediye Başkanı’nın, yüzüncü yılda dokuz dakikayı aşan konuşmasında bir kere Türk veya Türk Milleti dememesi böyle bir değiştirmenin sonucudur. Bunlarda kılıçlar tarihi kesiyor.
Atatürk, neredeyse Türksüz cümle kurmaz. Bir de bunlara bakın. Eski dönemle ilgili bunların dediğini demez. Rejim ve son dönem yöneticileriyle ilgili tenkitlerde bulunur. Genellemelere girmemeye, yakın ve uzak tarihi kötülemeye varacak sözler etmemeye çalışır.
Aranırsa bulunur ve öyle yorumlanabilir cümleleri vardır. Bunlar geçici, o zaman için gerekli, bütün tarihi bağlamayan sözlerdir ve yeni rejimi kabul ettirme gayretinin gereği kabul edilmelidir. Daha ötesi yoktur. Tarihi kötülemek bu büyük adamın yapacağı iş değildir. “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapabilmek için kendinde kuvvet bulacaktır” vecizesini söyleyen odur. Nutuk’a bakın, Onuncu Yıl Nutku’na bakın, Gençliğe Hitabe’ye bakın göreceğiniz derin bir tarih şuurudur.
“Herşey Cumhuriyet’le başladı…” gibi akıl dışı bir anlayışı ona izafe etmenin manası yoktur. Sadece manasız değildir, ahmaklıktır veya Türk’e bilerek bilmeyerek iftira ve düşmanlıktır. Atatürk gibi bir dâhinin, tarihin gördüğü en büyük başbuğlarımızdan birinin, en büyük Türkçü’nün düşüncelerine, yaptıklarına taban tabana zıttır. Ankara’nın başkent yapılışından sonra semt, cadde ve sokak isimlerine bakınız, bu devamlılığı göreceksiniz.
Doğrular bilinmezse..
Türkiye bunu, bunları konuşmuyor. Çünkü her zaman dediğim gibi kördöğüşünü tercih eden bir akılsızlık denizindeyiz. Okullarımızda anlatılan Cumhuriyet’i düşünün. Sanki yedi düvelle savaşmamışız, Osmanlı denen düşmandan kurtulmuşuz. O alçaklar bizi asırlardır kul köle etmişler de Cumhuriyet gelince kurtulmuşuz.
Okul çocuklarına “İstiklâl Harbi’ni kime karşı verdik?” diye sorardım, “Osmanlıya karşı” diyenlerin yüzdesi ağlatacak derecede yüksekti. Bunu nasıl yaptık, nasıl yapıyoruz?
324 yıl dünyanın birinci gücü, Cumhuriyet’e kadar da yedi büyük ülkesinden biri ve Yılmaz Öztuna’ya göre Türk tarihinin yarısından fazlası demek olan büyük Türk devletine böyle saldırıyoruz. Şimdi kaçıncı sıradayız, bunu söyleyenler düşünmüyor. Bu nasıl bir iştir ki nesillerdir devam ediyor. Bu kadar babasını atasını dövenlerin, sövenlerin.. inkârcıların yetiştiği memlekette hangi hakikat duyulabilir? Kendimizle, hem de böyle sahteliklerle uğraşmaya enerjimizin bir yarısı giderse elbette kavga bitmez. Büyük ülke yerinde sayar. Sonra biri gelir, bu sahteliklerin üstünde istediği kadar tepinir.
Yapacağımız açık
Türk Tarihini çocuklarımıza doğru öğreteceğiz. Elbette hatalar, ihanetler, kanlar zulümler her millette vardır. Bizde en azdır. Utanacak bir tarihimiz yoktur. Şerefli bir milletin mensuplarıyız. Tarih bilirsek, bunları göreceğiz. Ve göreceğiz ki Cumhuriyet’le değişen sadece rejimdir. Türk tarihi gibi Türk devleti de devamlıdır.
Atatürk’e göre, Türk tarihinin en büyük ismi Fatih, en büyük askeri Timur’dur. Benim tanıdığım, okuduğum bütün büyük tarihçiler de aynı görüştedir. Dikkate bakar mısınız? Tekrar edeceğim, “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapabilmek için kendinde kuvvet bulacaktır” sözünün manası da budur.
Neye bakacağız?
Bizim için değerli olan bu rejimi yüz yıl önce kabul edişimiz ve hala devam ettirmemizdir. Cumhuriyet deyince içini nasıl doldurduğumuz, neleri yaptığımız veya yapamadığımızdır. Buna bakacağız. Slogan bağırmanın manası yoktur.
Atatürk dönemi muazzamdır. 15 yılda yapılanlarla bizim son yirmi yılda yaptıklarımızı kıyaslayın. Dağlar kadar farkı göreceksiniz. Siz buna bakın! Ona göre kıyaslayınca, şayet 1990’lar-2000’ler Türkiyesi onların elinde olsa şimdi Türkiye dünyanın ilk üç büyük ekonomisinden biri olmakla kalmaz, Ortadoğu’yu, Balkanları, Kafkasları tam olarak düzenlerdi. Askerinin başına Amerika çuval geçiremez, sınırının hemen ötesinde sihasını düşüremez, Rusya iki ayağından vurulmuş haliyle bile içimizde, yanı başımızda at oynatamazdı. Frenklerin simülasyon dedikleri usulle böyle bir bakın, neler kaybettiğimizi göreceksiniz.
Gâzî Mustafa Kemal özel bir karakter
Nasıl bir ülke ve toplumda cumhuriyeti kurduğumuzu bilmeden yaptığımız olağanüstü işi anlayamayız. Bize her bakımdan bitkin ve harap bir memleket kaldı. Bu tam yokluk sırasında Gâzî’nin liderliğinde bir avuç insanın yaptığı iş dünyaya parmak ısırttı.
Bugün yapacağımız, rejimin adına takılmak veya ondan önceyi kötülemek değil, o ruhu anlamaya çalışmaktır. Eskisi de yenisi de bizimdir. O beğenmediğimiz Osmanlının çöküş yıllarında yetişenler bu memleketi kurtardı.
Mustafa Kemal, elbette özel bir karakterdir. O da gökten inmedi. Onu yetiştiren ortam, dünya ölçeğinde onlarca kurmay da yetiştirdi. Yine İlber Hoca’ya atıfta bulunacağım: 19. yüzyılın sonu ve yirminci asrın başları dünyanın en büyük kurmaylarının yetiştiği, askerlik açısından örnek bir dönemdir. İlber Hoca, bu örnekler içinde iktisaden ve siyaseten çökmeye yüz tutmuş Osmanlı Türkiyesinin son kurmaylarının dünyadaki benzerlerinden “bir tık önde” olduğunu söyler. Evet yanlış okumadınız, bizim komutanlarımız dünyanın önündedir.
Devletimiz aşağı giderken, birçok bakımdan gerideyken, bu kadar büyük adamları nasıl yetiştirebildiğimiz önemlidir. Bunu anlayacaksınız. Atatürk gibi bir dahi bu kadro içinden çıkmıştır. Tektir fakat çağdaşları büyük zirveler içinde tektir. Türklüğün mucizevî gücü, böyle görünmüştür. Unutulmayacak hususlardan biri budur.
Yetişmiş insan açığının telâfîsi güç
Ülkeler kaybetmiş, kaybederken en değerli insanlarını da kaybetmiş bir millettik. Hem paramız pulumuz yoktu, hem de yetişmiş insanımız azdan azdı. Yokluk, açlık, hastalık, her türlü sefalet diz boyuydu. İnsansızlık büyük problemdir. İlber Ortaylı’nın dediğine göre 1911-1922 arasındaki on yıllık savaş döneminde Tanzimat ve devamında Abdülhamid okullarından yetişen yüzbinleri kaybettik.
Bu kaybı hala telâfi etmiş değiliz. İnsan açığımız var. “Giderlerse gitsinler” diyenlerin kontrol dışı, akıllara ziyan bir söz ettiklerini söylemek yetmez. Böyle sözler edilememesini sağlayacak bir şuura ihtiyacımız var. Bakın, insana değer vermeyince, değerleri tutamayınca toparlanamıyoruz.
Beyin göçüne maruz kalan bir memleketin aydınlarının bu durumu görüp söylemesi lazım. Türkiye ve Türklük söz konusu ise, falan veya filan partinin adı olmaz. Aydın denen kimselerin görevi yanlışları göstermek, doğruları hem bulmak, hem de bilinenleri hatırlatmaktır. Hakikat karşısında aydının partisi olmaz. Bir yere kapılanandan aydınlık beklenmez. Aydının bağımsızlığı doğrudan doğruya fikir namusu meselesidir.
Bu cehalet denizinde boğulacak gibi hissedenlerimiz olabilir. Boğulmamanın garantisi bu histir. İnsan, toplum ve devlet endişesiz olmaz. Türkiye Cumhuriyeti’ni millet derdinin dertlileri kurdu. Ne ümmet hayalinde milleti görmeyenler, ne de Osmanlı’ya, büyük Türk tarihine yan bakanlar. Cumhuriyet, binlerce yıllık Türk devletçiliğinin devamı, biz de devamcılarıyız. Bunu bileceğiz. Başka yollar bizi çıkmazlara sürükledi, sürüklüyor.
Sevgili hocam ülkemizin bu gün geldiği nokta 1919 dan daha kötü Allah yardımcımız olsun