Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kendi halinde yolu izi olmayan, içerilerde kalmış mecbur kalınmadıkça gidilmeyen bir şehir varmış. Bu şehirde herkes kendi yağı ve tuzu ile kavrulurmuş. Zenginle fakir arasında fark yokmuş. Herkes aynı ayarda, aynı hizada, gözleri tok, hasislik ve kıskançlık bilmeyen bir ahaliye sahiplermiş. Gözden düşen Vali Paşalar, memurlar, muhafızlar gönderilirmiş bu şehre. Şehir onlarca yıl ne uzamış ne kısalmış. Ne ticaret gelişmiş, ne de şehir dışa açılmış. Oysa el sanatlarıyla meşhurmuş.
Şehrin üzerine tam anlamıyla karabulutların çöktüğü şehirdeki bazı insanların şehirden göç etmeye niyetlendiği bir dönemde, şehre yabancı bir adam gelmiş. Şehrin adeta sinek avlayan doğru dürüst müşterisi bile olmayan hanlarından birine gelmiş. Hancı buyur Beyim demiş, sen son bir yıldır hanıma gelen ilk misafirsin. Hanın en güzel odası senin.
Yabancı odasına yerleştikten sonra, çıkmış odasından, çıkmış handan, şehri bir uçtan bir uca dolaşmış. Şehrin Bedestenine uğramış. Şehirdeki el sanatlarıyla ilgili dükkanları dolaşmış birkaç gün. Alışveriş yapmış. Kendince beğendiği bir şeyler almış.
Ertesi gün Vali Paşayı ziyaret etmiş. Vali Paşa kapıda karşılamış adamı. Sen demiş geldim geleli bu kapıdan giren ilk yabancısın. Gel bakalım. Yabancı ile Vali Paşa bir süre baş başa konuşmuşlar.
Akşam Vali Paşa almış yabancı adamı şehrin eşrafından birinin evine misafir olmuş. Yemek yendikten sonra, Vali Paşa, sebebi ziyaretimiz hayırlı bir iş içindir demiş. Kızını benimle gelen bu arkadaşa isterim. Kefili benim. Düğün dernek masrafları bana ait. Ağa çağırmış kızını. Vali Paşam demiş, bu yabancı yaklaşık bir aydır şehrimizde dolaşır, dükkânları gezer, bir şeyler alır, efendiden birine benzer, lakin kızım olmaz derse olmaz, bilesin.
Ağanın kızı girmiş içeri. Vali Paşa, hanım kızım demiş Allah’ın izni Peygamberin kavli ile, seni bu delikanlıya isteriz, rızan var mıdır? Kızın babası, karar senin demiş. Kız bana demiş üç gün mühlet verin. Vali Paşa tabi kızım demiş, sen nasıl münasip görürsen öyle yapacağız.
Vali Paşa konağına, Yabancı hana gitmiş. Hana vardığında, hemen hancıyı bulmuş. Hancı baba demiş, biz bu gece Ağanın kızını istedik. Kimdir bu ağa, kızı kim, neden Vali Paşa o kızdan başkası olmaz dedi diye sormuş. Hancı, beyim demiş, ağa iyi adamdır, kızına gelince Vali Paşam doğru söylemiş, sana münasip amma sana evet demesi lazım. Hem sen ne iş yaparsın? Ne alırsın ne satarsın? Tüccar değilsin, sanatkâr değilsin, belinde kılıç taşırsın amma, geçiyorken bu şehre uğrayıp geçen bir yolcu musun? Sonra Vali Paşayı nerden tanırsın. Bu Vali Paşa bir tanışmada, Ağanın kızını sana neden istedi, nasıl istedi, nasıl ikna oldu?
Bak bu soruları ben merak ederimde, Ağa etmez mi, Ağanın kızı merak etmez mi sanıyorsun? Neden senden mühlet istedi, bir düşün bakalım. Şöyle bir bakıldığında, boylu poslu, yiğit bir adama benzersin. Kaç gündür buradasın hiçbir eğriliğini, sakil bir hareketini görmedik. Şehrimizle ilgili derdin ne düşüncen ne?
Yabancı adam, Hancı Baba demiş, ben diyar diyar çok dolaştım. Çok savaştım. Kervanım basıldı, çoluğumu çocuğumu kaybettim. Aslına bakarsan ben kaybolmuş bir adamım. Kendimi uçurumdan aşağıya attım. Bir dala takıldım, ölmedim. Öleyim diye girmediğim savaş kalmadı, her birinden sağ çıktım. Bir handa, yaşlı bir adam dedi ki, senin gibi gariplerin sığındığı garip, mahzun bir şehir var. Birçok insan oranın yolunu izini unuttu. Var o şehre, oranın ağası benim çok eskilerden arkadaşım olur. Şehirde gözden düşmüş bir de Vali Paşa var. Vezir olacak adamdı amma, adamı Sultana kötülediler, yalan söylediler, iftiralar attılar. Sultanda ne hali varsa görsün diye onu da oralara attı. O da dostumdur. Al şu mektubu ona ver. Seni Ağanın kızıyla evlendirsin. Sen garip şehir garip, avunur gidersin inşallah dedi bende sürdüm atımı bu şehre
Benim hikayem tastamam böyle Hancı babam demiş. Bu dünyada, hiç kimsem yok. O ihtiyar git o şehre dedi. Bende sana ne anlattıysam Vali Paşaya aynısını anlattım. Elini öptüm, yardım etmesini istedim. Vali Paşa daha sonra Ağayı çağırtmış. Her ikisi de o ihtiyarın ortak dostları olduğunu bilmiyorlarmış. Benim Vali Paşaya getirdiğim mektuptan sonra anlamışlar.
Hancı, Beyim demiş, uzun zamandır böyle hüzünlü ve acıklı bir hikâye dinlememiştim. Eğer ki Ağa, bu mektuptan ve yaşananlardan kızına da bahsederse, o kız seninle evlenmeyi kabul eder diye düşünüyorum.
Yabancı adam, sabahın erken saatlerinde uyanmış. Ne yaptıysa da uyku tutmuyormuş. Binmiş atına, çıkmış şehirden dışarıda ağaçlarla çevrili, yeşil, kıyısında güzel şirin bir çeşme olan bir koruluğa varmış. İnmiş atından elini yüzünü yıkamış, çeşmenin az ilerinde bulunan ağaçlardan birine dayamış başını uyuyakalmış.
Ne kadar uyumuş kendisi de bilmiyormuş. Bağırışlarla uyanmış. Bir de bakmış ki, küçük bir kervana, saldıran üç beş harami. Nasıl kalkmış, nasıl çekmiş kılıcını haramiler neye uğradıklarını şaşırmışlar. İkisi ölmüş, diğerleri kaçmış, kaybolmuş.
Küçük kervanın dağılan yolcuları çıkıp gelmişler kervanlarının ve mallarının yanına. Yabancı adam onlarla şehre gelmiş. Kervancı biz demiş bu şehre ilk defa geliyoruz. Şehre gelince de Ağayı sormuş, ağam demiş, yolda haramiler baskın verdi. Şu genç adam var ya, bir anda ortaya çıktı. İkisini öldürdü. Diğerlerini yaraladı. Hem bizi kurtardı hem de şehre kadar sağ salim getirdi.
Ağanın kızı, şu adam mı demiş. Evet demişler, o yiğit işte. O olmasaydı, hepimiz ölmüştük. Sıradan biri değil bu adam. Gerçekten iyi savaşçı.
Ağanın kızı girmiş konaklarından içeri. Aynı gün şehrin çok sevilen, çok sayılan, sözü dinlenen yaşlı kadınlarından biri bir anda fenalaşmış. Şehirde şifahane olsa da iyi bir Hekim yokmuş. Hancı, anam gibi severim demiş, ölüyor anacığım, ölüyor. Yabancı atlamış atına kadının evine varmış. Girmiş içeri başında bir yığın kadın ağlaşıyor. Herkes dışarı çıksın. Açın kapıyı pencereyi, odaya bir ışık girsin. Kadının nabzını dinlemiş. Gözlerine bakmış, tıpkı bir Hekim gibi incelemiş, sonrada heybesinden bazı ilaçlar çıkarmış, yaşlı kadına içirmiş. Bütün mahalle başını beklemek yok demiş kadınlara içinizden biri başında bulunsun yeter. Akşama doğru bir şeyler yedirin, istifra ederse bana haber verin. Kim kalacak hastanın başında. Ağanın kızı ben demiş, ben kalacağım. Yabancı o kadar meşgul ve dalgınmış ki, kızın kim olduğunu fark etmemiş bile.
Ertesi gün yaşlı kadın kendine gelmiş. Kimdi o beni iyi eden Hekim demiş. Yabancı biri demiş Ağanın kızı, ancak Hekimlikten de anlıyor.
Hancı Ağanın kızına haber göndermiş. Kız hana gelmiş. Hancı, yabancı adam hakkında ne biliyorsa eksiksiz kıza anlattıktan sonra, bak kızım demiş, bunları seni etkilemek için anlatmadım. Yönlendirmek maksadıyla da. Kararını ona göre ver. Çok eziyet çekmiş, çok fırtınalar atlatmış bir adam. Hayır diyeceksen de evet diyeceksen de lafı uzatma. Bu adamın bu şehirden başka gidecek bir yeri yok. Senin kararın ne olursa olsun, yine de burada kalacak.
Ağanın kızı evlerine varıncaya kadar düşünmüş durmuş. Eve geldiğinde, babası gel bakalım kızım demiş, artık ver kararını. Ne Vali Paşam beklesin ne de delikanlı.
Sonra ne mi olmuş?
Delikanlıyla Ağa kızı evlenmişler, Vali Paşa gerçekler anlaşıldığı için affı şahaneye uğramış Vezir olmuş, garip şehri unutmadığı gibi, gelişmesi için elinden gelen her şeyi yapmış, bu iş içinde delikanlı ve karısını bu işle görevlendirmiş.
Şehir şehire, delikanlı delikanlıya, Ağa kızı ağa kızına, Vali Paşa Vali Paşaya, Han hana, hancı hancıya, garip garibe, yaşlı kadın yaşlı kadına, kervan kervana, ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…