Günler mi hızlı geçiyor, yoksa bizler mi yokuş aşağı hız kazandık… Dik rampada boşa alınmış araba gibiyiz. Önümüzdeki yokuşlardan medet umar hale geldik. Yani sağlık içinde kalmak kaydıyla, hayatın bütün zorlukları bile yaşama sevincimiz olabiliyormuş. Kıymetini her gün daha şiddetli hissettiğimiz bu durum, dikkatlice incelendiğinde ne büyük bir nimet içinde olduğumuz hemen anlaşılıyor… Yahu hepinize elli kere söyledim. Koyuvermeyin beni, hemen ikaz edin… Kardeşim, felsefeyle ne işin var. Sen git Recep’le Kemal’le uğraş başka da işlere bulaşma deyiverin… Neyse o işi de sizin adınıza ben yapayım. Hepinize merhabalar…
Şimdi gelelim memur, emekli farkına… Bir zamanlar memur, şimdinin emeklisi olarak size ciddi değerlendirmelerde bulunabilirim. 2000’li yılların başında iktidara gelen AKP Hükümeti, sadece yöneticileri değil, devletin bütün çalışanları hedefine aldı… Çeşitli ve yeni mobbing uygulamalarının yanı sıra, sistemli şekilde emekliliğe yönlendirici metotlar uygulandı. Teşvik adında bir kereye mahsus ikramiye artışlarıyla, emeklilik, ilk elde cazip gösterilip, insanların ayrılmaları sağlandı. Lafı uzatmayalım, bilen bilir, neticede neredeyse %90-95 nispetinde, odacılar dahil olmak kaydıyla, yandaş kadrolar iş başına geçtiler, kadrolara atandılar… Bu durumda, emekli olanların aşağı yukarı hepsinin muhalif, atananların yandaş olduğunu anlamanıza hiçbir mâni yok… Şimdi anladınız mı, tarihte ilk defa, memurla emeklisinin zam oranlarının neden farklılaştığını…
Gelelim Ca-Ce’nin bu işte niye emeklilerden yana durduğuna. Olayın, Haliç’e deterjan doldurup, RTE’yi yıkama isteğiyle yakın alakası var… Bu durumu milat alırsak, öncesi, Ülkücü kadrolar Devlet içinde çoğunluktaydı. Türkiye Kamu-Sen en çok üyesi olan sendikaydı. Artist Sarı Ali’nin Sendikasını yetkili hale getirmek için muazzam kampanyalar başlatıldı. Bende onların birinde emekli olmak zorunda kaldım… Neticede Artist yetkili sendika oldu… Bizlerde emekli olduk… O dönem itibariyle çok büyük bir Ülkücü kitle pasif hale getirildi yani emeklilerin tarafına geçti… Şimdi anladınız mı, Ca-Ce’nin niye emekli yanında durduğunu… Sonraları olaylar terse döndü. Haliç ve deterjanlar boşa gitmesin diye Ca-Ce suya daldı ama gene de arzu edilen temizlik oluşmadı…
Olayın, ikinci ve siyasi bir yanı daha var. Milliyetçi-Ülkücü kesimin Amiral Gemisi henüz belirlenmedi… Oraya buraya yalpalayan, merkezci mi, ülkücü mü olacağı netleşmemiş, zır zır bağırmaktan ve edepsizlikten başka elinden bir şey gelmeyen kadın (Bizim evin kızı) bütün olumsuz şartlara rağmen, MHP’nin gerisine düştü. Bu şu demektir: Türk Milliyetçilerinin, bu kadına ve partisine güveni kalmamıştır. Ya yepyeni, genç, dinamik, herkesi kucaklayan, pırıl pırıl biri işin başına geçecek ya da bizler kendimize başka bir çatı arayacağız… Zaten şu an itibariyle, Zafer Partisi, İYİ Parti’nin misyonunu üstlenmiş durumda. Hızla Ülkücülerin Merkez üssü olma yolunda… İşte bu durum ve şartlarda MHP kendisini avantajlı görebilir. Toplum kesimlerini, özellikle mağdurları sahiplenerek, yarışa bir adım önde başlayabilir… Yani bir taşla birkaç kuş vurulabilir. Bu olayda en çok AKP’nin işine gelir. Karşı cepheden çekilecek her oy kâr demektir, bu yüzden paslaşmalar artabilir…
Farklı bir olay da AKP tarafından, emsali, tarafına yapılıyor. ATATÜRK’ün CHP’den uzaklaştırılması çok iyi değerlendiriliyor. Parti binaları sık sık Mustafa Kemal posterleriyle tanışmaya başladı. Geçenler de az bir kısmını dinlediğim Deniz Akkaya sohbeti de olayın vahametini ortaya sermeye yetti… Kızımız aşağı yukarı benim gibi düşünüyor. CHP’nin ATATÜRK çizgisinden uzaklaştığını Kripto’nun kaldığı sürece de oy vermeyeceğini söylüyor… Bunun bir adım ötesi, Yeni arayışlara girilmesidir… Mesela, takiye de olsa, ATATÜRK’e sıcak bakmaya başlayan AKP gündeme gelebilir Yaş bakla Mazhar, Teğmen, vs. gibi… Üstelik AKP’nin elinde, bu tip kimseleri cezbedecek birçok kanal da mevcut. Doğru dürüst konuşamayan Mazhar’a TRT’de program imkânı verilmesi gibi. Yarın neden olmasın… Deniz kızımızı ATV’de sabah programları yaparken görebiliriz… İşte Kripto’nun oluşturduğu sayısız kötülüklerinden biri daha… Şu an itibariyle, Cumhur ittifakı TBMM de çoğunlukta. Seçimlere beş yıl var. Moral motivasyon tamamen onlardan yana. Kemal’i, Meral’i alayı başımıza çöreklendi, kımıldamıyorlar…Ve biz yerel seçimlere gidiyoruz… Sizce ne olacağı belli değil mi? Felâket tellallığı yapma diyenlere, başka denecek bir laf var mı demek lâzım.
Hala vazgeçilmeyen çıldırtıcı beyanatlara, atlara seslenir gibi seslenmek istiyorum… Değerine paha biçilemeyen bir bakamayanımız , demiş ki… Akaryakıtta Avrupa’da en ucuz dördüncü ülkeyiz… Böylece yapılan aşırı zamlar için şecaat arz etmiş… Bre akıl fukarası kukla… Benzin iki € olsun kabul ama bana oradaki mühendisin, doktorun, hemşirenin, öğretmenin aldığı parayı verin…Yani 6000-10000 € ver de ne edersen et… Bunlar ne deve ne kuş. Ne olduklarını da anlayan henüz yok… Duydunuz değil mi? Avrupa’nın en ucuz ülkeleri arasındaymışız… Bu, acaba yeni bir zammın habercisi mi, eğer değilse halay ekipleri harekete geçsin, yoksa az daha bekleyelim…
Dişlerinizi sıkılmaktan kurtarma vaktimiz geldi mi? Anlamadım… Çoktan mı… Tamam tamam hemen bitiriyorum. Hepiniz Allah’ a emanetsiniz. Hoşça kalınız…