- Köyümüz Budamış/Kumara, Kastamonu’ya 5 kilometre uzaklıkta idi. Kıraç bir köydü. Karaçomak barajının yapılmasından sonra iklim değişti ve köy yemyeşil oldu. Ne ekersen yetişen bir toprağımız vardı. Hayvancılık yapılıyordu. Köy evlerimiz görülmelikti. Bursa’nın Cumalıkızık köyü gibi bir yer. Şehir büyüdü ve bizim tarlaların kıyısına ulaştı. Köy harmanından bakınca Kastamonu Kalesi’nde atılan iftar topunu görür, ona göre orucumuzu açardık. Kastamonu’nun zaptı sırasında yapılan meydan savaşının yapıldığı yere, Budamış’a Şehri Şahane adıyla dikilen dev kibrit kutuları hem görüntümüzü kapattı hem de doğal şehir klimasının ağzına tükürdü. Yıkılması gerektiğini düşünüyorduk ki köyümüzün karşısındaki ormanın kenarına bir dağ oteli yapıldı. Bu sene de oteli büyütmek için ek inşaat başlatıldı. Köy ormanına tecavüz eden bu otel varken, hemen yakınına bir başka otel daha yapılacakmış. Tarım, uygulanan devlet politikaları yüzünden cazibesini kaybetti. Köyün etrafındaki arazilerin birileri tarafından yok pahasına kapatıldığını duyar olduk. Köy Belediye sınırları içine alındı, mahalle oldu. Canım güzellikteki köyümüzde abuk sabuk inşaatlar başladı.
Şehirlerin büyümesi doğal. Doğal olmayan, tarihî yerel mimariyi yıkıp geçen, örten, yok eden dev binaların yapılması. Yıkılası Şehri Şahane’den başka Kastamal adıyla Kastamonu’da yapılan iki dev bina var; izin verenlerin, yapanların başına yıkılır inşallah. Bir şehrin görüntüsü ancak bu kadar yok edilebilirdi. Böyle böyle kişilerin hırsları yüzünden, güzelim köylerimiz, şehirlerimize kıyılıyor, çok yazık.
Hâlbuki ekilmeyen tarım topraklarının ekilip dikilmesi, boş meraların ıslah edilerek hayvanlarla doldurulması, gereksiz ve çirkin inşaatların yapılmaması devlet politikamız olmalıydı. Çoğu aileler gittikçe küçülen arazilerini değerlendirme imkânı bulamadığından, emeklerinin karşılığını alamadıkları için tarımı bıraktı. Köyde ısrarla durmaya çalışan ihtiyarlar da bir bir öte dünyaya göçüyor. Yakında onlarla birlikte geleneksel tarım bilgisi sizlere ömür olacak. Şehirlerde yoğunlaşan çekirdek aileler ana babayı ve aile büyüklerini ailenin dışında bıraktı. En fazla iki çocuk yapan Türk ailesi bir nesil nüfusunu korusa da gelecekte tek çocuğa düştüğünde nüfusun azalmaya başlayacağı çok açık. Göçmenler 7-8 çocuk yaparken Türk nüfusun tek çocukta kalmasının anlamı şu: Bugün satın aldığınız, yaptırdığınız konutlarda gelecekte siz oturmayacaksınız. Devasa toplu konutlar kimin nüfusu hızla çoğalıyorsa onun oturacağı yerler olacak.
Peki, çözüm ne? Çözüm çekirdek aileden vaz geçilip kalabalık aileye geçilmesi. Aile büyükleriyle birlikte “çok” çocuk yetiştirilmesi. Planlı tarıma geçilmesi, tarımla meşgul olacakların önünün açılması. Köyde de kentte de ne yapılacaksa birlikte, imeceyle; aileyle, akrabalarla, komşularla, devlet kurumlarıyla birlikte yapılması.
Doğru dürüst yatırımın yapılamadığı ülkemizde her türlü bunalımdan çıkış yolu tarımda yeniden kendine yeten bir ülke olmamızdan geçiyor. Laboratuvarlarda yapılan et, tavuk, balık, süt, yumurta yiyerek uluslararası dev hazır gıda şirketlerine bağımlı olmak istemiyorsak en azından kendi yiyeceklerimizi üretmek zorundayız. Zaten bazı şirketler, ürettikleri bağımlılık yapan hazır gıdalarla ülkemizde cirit atıyorlar. Ne araştıran, ne soran var. Bu şirketler saadet zincirleri oluşturuyor ve pazarlama yöntemleriyle saf vatandaşı bağlıyorlar. Çok yakınımdan biliyorum, adam yemek yemiyor, başka içecek içmiyor; sadece bu şirketin gıdalarıyla yaşıyor. Dişleri döküldü gıdasızlıktan haberi yok! Gıda konusunu bu kadar sahipsiz bırakmak, tarımdan insanların uzaklaşmasını sağlamak ihanetin en büyüğüdür, diye düşünüyorum.
Ey köyde toprağı olup da ekmeyen, televizyondaki buğday krizi tartışmasına bakıp da eyvah çeken insanlar, ayağa kalkın. Köyde, bir bilgisayar oyunu olan bahçe kurma oyununda elma toplayıp pazarda satarak tavşan alan genç, bahçendeki elmalar senin toplamanı bekliyor. Yedikleri meyvelerin çekirdeklerini doğaya karıştırmayanlar, siz de davranın. Bir karış yeri olup da ekip dikmeyenler kadar siz de sorumlusunuz. Bu milletim tarımda da sahipsiz olduğunu görmüyor musunuz? Siz sahip çıkarsanız bu vatan batmayacaktır.