Güzel bir yazıyı okurken, verilmiş mükemmel cevaplardan önce sorulmuş güzel sorular dikkatimizi çeker. Harun Özdemir “Başarıya İnanmak Gerek” başlıklı yazısında bir ülküye inanan insanlar için şu soruyu sormuş: “Bir ideale adanmış ömür dediğin nedir ki? Neden çalışana, daha çok çalışana, gecesini gündüzünü birbirine katarak çalışana rastlamak zor? Neden bir ideale inanan çok fazla olsa da çalışmaya istekliler yok denecek kadar az?” Özdemir sözünü ettiğim yazısının genelinde ülkü sahibi, ülkücü bir kişi ile başarmak için çalışan bir kişiyi karşılaştırmış. Kanaatimce bu karşılaştırma doğru değil. Çünkü ülkücü, aynı zamanda ülküsü için çok çalışan insandır. Neyse, konumuz yazının bütünü değil, sorduğu güzel soru. Bu soruyu ben sorsaydım şöyle sorardım: “Neden ülkücüler, ülküleri için gecelerini gündüzlerine katarak, yeterince çalışmazlar?”
Meşhur kıssadır: Firavun malum, haşa Tanrı olduğun iddia eden bir zalim. Bir gün Firavun, Hz. Musa ile karşılaşırlar. Ona da kendisinin Tanrı olduğunu söyler. Hz. Musa da yanlarından akan nehri göstererek, “Öyleyse bu nehri yarın tersine akıtalım.” der. Firavun, Hz. Musa’nın teklifini kabul eder ve evine giderek sabaha kadar Allah’a şöyle dua eder: “Allah’ım yarın beni Musa’nın önünde mahcup etme, ben de biliyorum Allah olmadığımı, Yaradan’ın sen olduğunu biliyorum.” Hz. Musa ise Allah Peygamberine yardım eder diyerek özel bir niyazda bulunmaz, yatar, uyur. Sabah nehrin kıyısında, halkın huzurunda buluşurlar. Firavun suya emreder, “Ey su dur.” der, su durur; “Tersine ak.” der, nehir tersine akmaya başlar. Hz. Musa şaşkınlık içindedir. Yanına Cebrail gelir ve der ki “Ey Musa Firavun sabaha kadar Allaha yalvardı, Allah da onun duasını kabul etti…” Evet, çalışmadan, boş oturarak büyük ülküler gerçekleştirilemez. Firavun dua ederek çalışmış, ülkücüler de ülküleri için ne gerekiyorsa onu yaparak, çalışmalıdır. Peki, durum böyle mi?
Ne yazık ki ülkümüz için çalışmıyoruz. Bu hem şahsi hedeflerimiz, hem de millî ülkülerimiz için geçerli bir durum. Yakın çevremden biliyorum, her gün sosyal medyada günaydın, iyi günler, iyi geceler, iyi uykular, iyi kandiller, iyi cumalar, iyi ki doğdun, başınız sağ olsun, filanın doğum günü, filanın ölüm günü, filanca olayı unutmadık… gibi konular için milyonlarca yazı yazarak vakit öldürmek yerine inandığımız ülkü için çaba harcasaydık, bu milletin astronotları yıldızlar arasında dolaşıyor olurdu. Dilimize doladığımız ülkümüz için pek az çalışıyoruz. Ülküler için çalışmayı, geçmişte bir avuç insana bırakmıştık, bugün de durum değişmedi. Bunun nedeni kanaatimce eksik olan bir duygumuz. O duygu ülkü sahiplerinde eksik ise çalışma da az oluyor. Nedir bu duygu?
Ülkücünün en önemli özelliği milleti için sorumluluk sahibi olmasıdır. Ş. Aydemir, bir yazısında Hasan Kuştepe’den naklen, bu sorumluluğu şöyle anlatıyor: ‘Ne yani, benden etrafımda hiçbir şey olmamış gibi günü akşam etmemi mi bekliyorsun? İnsan sorumluluktur. Bil ki, sorumluluğumuzu unuttuğumuz gün insanlık ailesinden çıkarız. Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hacip nasıl söyler: “Yiyen, doyan, yatan hayvandır.” İşte o kadar. Adamın elinde çarşaf gibi diploması var ama gram tasası yok, hayreti yok, iç sızısı yok. Yüreği depreşmiyor. Yollara çıkıp insanları çeviresim geliyor, kulağının tözüne şamar vurur gibi haykırasım var: Heey. Kime söylüyor Karacaoğlan “Yiğidin başında duman olmalı”. Biliyor musun, geride iz bırakmazsan, ölünce üç günden fazla konuşmazlar… Allah da ömrü heba etmeyip iz bırakmamızı öğütlüyor. “Bunlar onlardır ki, gelip gittiler / Gelip de iş bu cihanda nettiler?”‘ Aydemir yazısının sonunda Şükrü Erbaş’ın şu dizelerine yer vermiş: “Canı cehenneme rahat uyuyanın / Kapısını örtenin, perdesini çekenin / Yüreği yalnız kendisiyle dolu olanın…” Elbette başka etmenler de vardır ama düzenli, verimli, gayretli çalışmanın anahtarı sorumluluktur. Milletinin bütün sıkıntılarını, yükünü omuzunda hissetmektir.
Herhangi bir ülküye inanmak ve ömür boyu onun türküsünü söylemek yetmez. Davasında erimiş insanın davası için çok çalışmaması mümkün müdür? Ülkücülerin vatan hainlerinden daha fazla çalıştığını söylemeyin, ben gördüklerime inanırım.